24 Şubat 2013 Pazar

Kur'an Günlüğü 1-2 Engin Noyan



Kâri olana…Yani Kur'an okuyucusuna...

Kuran-ı Kerim’i okumaya devam ettikçe, üzerine bir şeyler yazmak ,not almak,renkli post-it lerimden yapıştırmak istiyorum. Bu fikrimi duyan kimileri, olur mu öyle şey diye bakıyorlar yüzüme…Kur’an’a saygısızlık gibi hani. Çok saygılı olduğunuz Kur’an’ı ne kadar  okuyorsunuz? diye sormak istiyorum, susuyorum.
 Maalesef ki bizim Kur’an’a saygı ve hürmet anlayışımız evimizin en üst köşesine yerleştirip arada bir tozunu almak. Ama ne saygı! Bize bir kitap gönderildiyse saygımızı hürmetimizi bu şekilde mi göstermemiz istendi peki?İşte tam bu nokta Engin Noyan o kayıp ayeti aradığını söylüyor. Kur’anı evinizin en en ulaşılmaz yerine koyun ayetini… ve bulamıyor.
Allah celle şanuhu bize o mubarek kitabı okuyalım, anlayalım, özümseyelim, içselleştirelim diye yolladı. Kitaba hürmeti ise; içerisindeki emir ve yasaklara uyarak göstermek şöyle bir yana dursun Kitabımızın kapağını dahi açmaz hale gelerek gösterdik. Bu algı da bilerek yerleştirildi topluma. Aman dokunma ,aman yaklaşma, bak bak belden aşağı tutuyor.! Haliyle insan vehmederken yaklaşmaya zaman kalmıyor. Öyle ki  hepimizin içerisine bunu işlediler. Montumun cebinde olan ipodumdan Kur’an dinlerken bir an acaba mı diye iç geçirmişliğimi hatırlıyorum.Cebimde değil başımın üstünde taşımam lazım o vakit ipodu. Taşıyamayacağıma göre kapatmam gerek o zaman. Ne güzel bir sonuç çıkardı bu hürmet anlayışı bize. Tabiî ki kapatmıyorum, cebimdende çıkartmıyorum ipodumu.Bütün gün ondan feyizlenmeye gayret ediyorum. Ne oldu şimdi ben Kur’an-ı Kerime saygısızlık mı ettim? Estağfirullah ya Rabbi. Beni haddi aşanlardan olmaktan sakın. Bir gün Kitabının muhteviyatına öylesine hakim olayım ki işte o gün ona; not almaktan, kenarına yazılar yazmaktan dahi haya duyayım. O gün gelene dek  samimiyetsiz saygıdan sana sığınırım.

Bir kitap özeti yazacaktık oysa diğmi. Afedersiniz muhterem kâriler. Samimiyetsiz her şey pek bir dokunuyor fakire. Hele Allah’a karşı samimiyetsiz olmak…

Samimi bir insan Engin amca da, kitapları da... İslama dönüşünden önce de; neyse o halde ki samimiyetle yaşıyormuş.Bir çok alehtarı mevcut bu sebepten midir allhualem.Pek bir dayanaksız eleştiriyorlar gözlediğim kadarıyla. Oysa bu fakir sohbetinden de yazılarından da oldukça istifa ediyor. Derinlere indiğimizde bir çok konuda (İslam felsefesi muhabbetimize binayen söyleyebilrim) ayrılıyorum yazardan ancak sevdiklerimizle her konuda aynı düşünmek zorunda değiliz öyle değil mi? Birini sevmek için aynı düşünmek zorunda hiç değiliz….
Hasılı Engin Noyan amcayı seviyorum. Nasıl sevmeyeyim ki içerimdeki her konuya değiniyor. Açıklıyor. Allah’ın açıklamasını baz alıyor. Ancak fakir biraz da tedbirli yaklaşmıyor değil. Efendim’in(s.a.v) ferasetli olmak sözünü düstur biliyor ve dikkat ediyorum. Çünkü piri-üstadı Muhammed Esed, Zemâhşeri,Razi gibi kelam alimleri ile ilgili farklı tezler ve yorumlar söz konusu. İtikad açısından Mu’tezile olarak ayrımlarımız olduğu dile getiriliyor bu saydığım kelamcılarla.
Bu sebeple kitaptan size aktardığım kısımlar hep Elmalılı Hamdi Yazır hocadan alıntılanılan meallerdir.Tefsir aktardığım zaman ise kimden olduğunu belirttim. İki kitap süresince de Muhammed Esed tefsirlerinde hiçbir beis göremedim.(Şii Batıni İsmaili itikadına dayanmaktadır) Kelam ilmim buna yeterli olamadığından, sormaya soruşturmaya başladım. İnternette gezinen teoriler harici şiddetli bir redde rastlamadım.Hocalarımızla yaptığımız istişarelerde ise;o zamana ve devre göre olan kelamcıların kıstaslarını değerlendirdik. Çevremizde bir çok insanın senelerdir Muhammed Esed tefsirleri okuduğunu öğrendik. Bize şiddetle önerilen ise El Bahrül Medid tefsiri oldu.Kelam bilimcilerin tefsir üzerine nasıl ayrıldıkları(teknik olarak) hususunda bilgi edinmiş olduk ziyadesiyle. Bunlara neden olduğu için dahi Allah Engin Noyan amcadan razı olsun.
Ve  bunlardan mütevellit kitabı okurken biraz daha temkinli olmanız gerekebilir muhterem kârilerim. Zira Ehli Sünnet inancının Mu’tezile den ayrıldığı kimi küçük nüanslar mevcut kitaplarda.

Münib Engin Noyan’ın Kur’an Günlüğü 1 kitabı yazarın Kur’an okurken bu fakir gibi ufak ufak aldığı notlarının derlemesinden oluşan bir eser. Kitap Birun yayınlarından çıkmış . Tam bir not defteri formatında dizayn edilmiş. Hatta öyle ki kitabın son sahifeleri okura ayrılmış. Kendi notunuzu kendiniz alın denmiş.

Birinci kitap ile ilgili altı çizili satırları sunmak isterim müsadenizle…aslına bakarsanız her sahifede bir ayet olduğu için her birinin tefekkürü saatler alır. Ancak maksadımız bal çalmaktır.
 Ne güzel bir ayet-i kerimedir ;adeta inşirah veriyor gönüllere ‘’Öyleyse ,(hakkı inkâr edenlerin söylediklerine karşı) sabır göster ve daima hatırla ki, sana güçlüklere göğüs germe gücünü veren yalnız Allah’tır.’’(Nahl-2)
Ve bu ayeti Muhammed Esed şöyle yorumluyor:
Ey herşeye rağmen ‘sabır’ ve ‘itidal’ gösteren kişi, dikkatli ol ki, bu tutumun sakın ‘’ruhani ya da manevi bir gurur ya da küstahlığın, sahte bir kendine- güvenin, sahte bir dürüstlük tavrının kaynağı olmasın. Çünkü sana güçlüklere göğüs germe gücünü veren yalnızca Allah’tır.
 
Almanya’da çalışan bir berberin iş saatlerinde namaz kılmanın oradaki zorluğundan bahsederken(sanki burada çok farklı!) gözüme ilişen sözlerine dikkat kesilelim.
Cenab-ı Allah namaz kılmamızı buyurduğu vakitlerin, iş saatlerine denk geleceğini- haşa- bilmiyor muydu? (ki ayetle de sabittir bildiği ‘Gündüzü rızkınızı kazanmanız geceyi de dinlenmeniz için yarattım’ derken)Bunu böyle buyurduğuna göre vardır bir hikmeti. Hikmeti varsa bereketi de vardır! Öyle değimli muhterem kâriler…
Arada botanik bahçesine veya şehr-i istanbulu yüksekten izleyebileceğim bir yere gittiğimde aklıma gelen ayeti, yazar da tüm park ve bahçelere levha halinde yazdırma hayalinde :)
Ayet ise şöyle :
Rahman’ın yaratışında hiçbir aksaklık göremezsin!(Mülk-3)

İnanan ve az buçuk sorumluluklarını bilen bir çok Müslüman aynı söylemde ‘Allah iyi, bize taş yağdırmıyor.’ Zihnimde ise şu cümle var bize nefes aldıracak kadar cömert ve merhametli. Bu haldeki(farzlarını eda etmeyen,sünnete tabi olmayan,kısacası müslüman gibi yaşamayan) kullarına hala daha lûtfediyor. Yani O bizim gibi değil,hiç değil. Biz ise azıcık istediğimizi yapmayan sevdiklerimize karşı bile hemen bir ceza kesme meylindeyiz. Bu düşüncelere binayen: Allah bizi neden helak etmiyor?
Biz hiçbir toplumu önceden uyarmadan yok etmemişizdir ve hatırlatıcı mesajlar göndermeden; çünkü Biz(hiç kimseye) asla zulmetmeyiz.
Gerçek şu ki, bir toplumun fertleri(doğru ile eğrinin anlamından) habersiz olduğu sürece Rabbin o toplumu yaptığı yanlışlıklardan dolayı asla yok etmez.(En’âm-131)
Demek ki helak olmuyorsak bilmeyenlerin hatırına. Bilmiyorlar diye kızmamalı o halde.  Rahmet bilmek  isteyipte bilemeyenlere…
Muhammed Esed ise şöyle yorumluyor:
Yani Allah bir toplumu, yaptıklarından ötürü ortadan kaldırmak isediği zaman, bunu, o toplumun seyrek ve geçici sapkınlıkları için değil, fakat tuttuğu günahkârca yollardan vazgeçmeye inatla yanaşmaması, bu yolda bilinçli ve ıslah olmaz bir biçimde ısrar göstermesi yüzünden yapar.


İşte en sevdiklerimden bir tane daha:
Allah size yardım ederse, hiç kimse sizinle baş edemez; ama ya O sizi terk ederse, kim size yardım edebilir? O halde mü’minler Allah’a güvensinler.(Al-i mran-60)


Elmalılı Hamdi Yazır’dan Müdessir suresinin güzelliğine erdiğim satırları arz edelim:
Ey o bürünen! Ey o kendisine tevdi edilmiş hakikati halkın nazarından gizlemeye çalışan Muhammed! O bürünmek, uyumak, rahat etmek zamanı geçti, uyanmak, görünmek, o hakikati izhar etmek, zahmetler çekmek, meşakkatlere katlanmak, halkı irşad, etrafı tahtir için ağır yükler yüklenerek azm ile kalkıp hareket etmek zamanı geldi!
Bürünmek, uyumak, rahat etmek zamanı geçti!
Devam ediyor sure ve daha da güzelleşiyor kurban olduğum :
Bana bırak yalnız yarattığım o kişiyle uğraşmayı, kendisine geniş imkanlar verdiğim, ve (sevginin şahitleri olarak çocuklar, ve hayatına geniş bir ufuk açtığım) : buna rağmen o, hâlâ ihtirasla, verdiğimden daha fazlasını istiyor!
Neymiş demek ki biz böyle insanlarla uğraşmıyormuşuz.

Genç ölümler duydukça içerimden derdim. ‘Ya Rabbi bu insan azıcık daha yaşasaydı belki seni bulabilirdi. Biraz gençlik, heva heves de var tabi. Ondan ihmal etmiş olabilir seni. Ama azcık olgunlaşma yaşına gelseydi olur ha bulabilirdi.’ Neyse vardır Allah’ın bildiği der içsel sesimi sustururdum. Şimdi ise ben susturmuyorum o mutmaine bir halde susuyor. Sebebi ise Fatır suresinin 37. Ayeti :
Size düşünmek isteyen herkesin düşünebileceği kadar uzun bir ömür vermedik mi?
Demek ki ne kadar erken ölürsek ölelim düşünmek isteyenin düşünebileceği uzunlukta bir ömre sahibiz. Ya düşünemeyenler? Onlar zaten melek… düşünemeyeni sorumlu tutmayacak adil ve merhametli bir Allah’ımız var. Elhamdülillah… keza bir ayet düşüyor hatırıma hani tefsiri şöyle olan: biz bu emaneti dağlara taşlara yüklemek istedik taşıyamadılar. Onu ancak insan aldı. Buradaki emanetten kasıt nedir? Akıl. Akıl emanetini taşıyamazsan ne Allah’ı bulabilirsin,ne Kuranı anlayabilirsin, ne aşka erebilirsin. Nihayetinde bu emanet bize hesap verdirtecek bir emanet. Ve o denli ağır bir emanet.
Binaenaleyh bu hesabı umutlu kılacak olan kitabımızın son ayeti
Ey insan sen(madem ki) zahmetli bir çaba ile Rabbine yönelmektesin sonunda mutlaka O’na kavuşacaksın.(İnşikak-6)
İnşallah…


Ve Kur’an Günlüğü-2 ile okumalarımıza devam ediyoruz.
‘’Yoksa siz, gece boyunca(namazda) secde ederek yahut ayakta durarak kendini (Allah'a) ibadete adayan, öteki dünyayı gözeten ve Rabbinin rahmetini dileyen kimse ile kendinizi bir mi tutuyorsunuz?"(Zumer-9)

"Ey örtülere bürünen insan! Gece biraz ilerleyince namaz icin kalk; gece yarısı -biraz önce ya da sonra- (kalk) ve ağır ağır, duyarak Kur'an oku. Biz sana sorumluluğu ağır bir mesaj tevdi edeceğiz; ve gercek şu ki,gece vakti zihin daha zinde ve güçlü olur ve okuma daha da berraklaşır, halbuki gündüzleri seni meşgul edecek yığınla iş var, ama hem gece hem gündüz Rabbinin adını an ve bütün varlığınla kendini O'na ada."
Haydin buyrun uykuya!
Üstelik hic bir mazeret kapımızı açık bırakmıyor ya Rab. 
Gündüz yığınla işinizin olduğunu biliyorum diyor.
Ama Allah'ım ben uykusuzluğa dayanamam perişan olurum diyemiyorsunuz. Zira uyumayın demiyor O. Yalnız uyku alışkanlıklarımızla bağdaştıramıyoruz ayeti. Yatsı ne demek? neden öyle bir namaz koymus Allah? Yatsı günün bitişi demek, istirahate cekiliş demek. Saat kac 7:30! Biz yatsı vaktinin üzerine en az 5-6 saat daha yasıyoruz. Sonra Allah'ın emrinin bizi nasıl zorladığından bahsediyoruz. Yo yo kesinlikle yanılıyoruz. Allah bizi bizden iyi bilen. Bize zulmetmez. Ancak biz bize zulmederiz. 9 da istirahate cekilen insan, gecesini ayete tabi olarak ihya edebilir. Hayatının belli bir bölümünde bu tecrübeye sahip olmuş biri olarak nacizane bu kadar emin söyleyebiliyorum muhterem kârilerim. Oluyor ve cok bereketli oluyor. 
Biraz önce Allah'ın emri dedim. Okuduğu ayette pek bir emir manası göremeyen varsa bu meali netlestirelim Müzzemil suresinin 20.ayetiyle:

"Ey peygamber! Rabbin,senin ve beraberindekilerin gecenin ücte ikisini,yahut yarısını, yahut ücte birini namaz icin uyanık gecirdiğini bilir. Gecenin ve gündüzün ölçüsunü koyan Allah, sizin onu küçümsemeyeceğinizi bilir: ve bu sebeple O rahmetiyle size yaklaşır."
!
...
Aydinlanmak. Gecenin aydınlanması...
Önce gece olması gerekiyor diğmi aydınlık icin. Peki ruhun gece olmadan, gecenin dilini bilmeden aydınlığa kavuşabilir misin ey nefsim? Gece ibadetiyle nefsini terbiye etmeksizin ruhunu 'aydınlık' kılabilir misin?
Yine kelimetullah şöyle diyor:
"....sabah namazı okumasını da tam bir dikkat ve duyarlılık içinde gerçekleştir; çünkü sabah okumasında  insan gerçekten de ulvi olan her şeye açıktır."(İsra78)
Bunun gibi daha bir cok ayet mevcut gecenin fazileti ve ibadetle geçirilmesi üzerine…Bir diğeri de hatta Zariyat suresidir(ilgilenenlere)

Bu Kur'an diri değil mi? Adeta hayat fışkırıyor içerisinden.


Kur'an Günlüğü-2 de ideolojik saplantılı insanların hallerini öyle bir dile getirmiş ki yazar; "bu mudur? budur" diyor insan. Üzerine bir cümle dahi eklemeden. ;

" Umursamazlıklarından, kendi dünya görüşlerini ve hayat tarzlarını geçerli, mümkün ve kabul edilebilir tek dünya görüşü, tek hayat tarzı olarak algılamalarında , yani bir başka deyişle ilahlaştırmalarından, "demokrasi" ve "demokratik hak" anlayışlarını nalıncı keseri misali hep kendilerine ve yalnızca kendilerine yontarak şekillendirmelerinden, dillerinden hiç düşürmedikleri gözde kavramlarından "empati"yi de aynı şekilde hep kendileri icin ve yalnızca kendi benzerleri arasında gecerli kılması gereken duygusal bir entelektüel daaliyet olarak algılamalarından ötürü acı çektirdikleri, zulmettikleri insanların çözüm arayışı ve nihayet çaresizlik icinde attıkları cığlıkları, kendilerine karşı yapılmış bir saldırı olarak algılıyorlar –suçluluk duygusu ve ona bağlı derin bir korku öylesine işlemiş şuuraltlarına! Yüreğinin yangınını,maruz bırakıldığı haksızlıkları,layık görüldüğü horgörü ve aşağılanmayı biraz yüksek sesle dile getiren her Müslüman irtica odağı olarak damgalamaları, hele aynı dertten mustarib iki yada üç Müslüman bir araya gelip ‘’Yahu biz adam değil miyiz!’’ diye yanık bir sitem nârası atacak olsa daha o gece ‘’şeriat geliyor’’ kâbuslarıyla inim inim inlemeleri ve sabah uyanır uyanmaz da bilumum güvenlik güçlerinin –sanki onlar bu ülkede demokratça ve müslümanca yaşamak isteyenlerin güvenliğinden de sorumlu değilmiş ve de hep böyle düşünüp böyle davranıyormuş gibi!- vehim ve vesveselerinin güdümünde harekete geçirmeleri hep bundan değil mi?
 En acısı da şu ki muhterem kâriler, yazar bu satırları yazarken tarih 2000. Şuan ise 2013! 13 senede değişmeyen zihniyetin bir 13 sene sonra değişeceğini de zannetmemek gerek…(değişerek geliştir ya Rabbi)


Şeriatın kestiği parmak acımaz mağlumunuz. Aman korkmayın bu şeriat o şeriat değil :) hani deyimsel olan manada ki…!
Kısasa kısas haktır. Eyvallah. Ancak o kısası belirlemek bizim için her zaman o kadarda kolay bir iş olmuyor. İşte yine uymamızı istediği kriteri bildiriyor Allah:
‘’Ama unutma ki, kötülüğü cezalandırma teşebbüsü de, bizâtihi bir kötülük olabilir; o halde, im düşmanını affeder ve barış yaparsa mükafatı Allah katındadır,çünkü O,zalimleri sevmez.’’(şûra 40)
Ve devam ediyor ayet ’’ …..Ama bilin ki, kim sıkıntıya göğüs gerer ve affederse işte bu,gönülden istenen bir şeydir.’’


Yine şahane bir cevap ile karşılaşıyorum kitapta. Sizinde etrafınızda var mıdır bilmiyorum hani ‘ben Kur’an’ı okudum.’ diyen insanlar. Sanki takdir etmem gerekiyormuş gibi bir edaya bürünüyorlar. Sanki bana bir koz olarak kullanmak isterler gibi. Sanki çok aykırı ve beklenmedik bir eylem gerçekleştirmişler gibi. Sanki okuduğuyla amel edebilmiş veya okuduğunu anlayabilmiş gibi. Ama ‘okudum’…!
Evet lutfeden ,okuyan ve yeterli görenlere…el-cevap:
Mübarek Kur’an’ı gerçek anlamda ve gereği gibi okuyan hiç kimse, Kur’an okuma eylemini bildirirken di-li geçmiş kipini kullanmaz, kullan-a-maz!
Mübarek Kur’an’a gerçek anlamda ve gereği gibi muhatap olma gayretini gösteren kişi onun mucizevi yapısını çok geçmeden kavrar ve daima,onu yüz defa, bin defa hatmetmiş olsa dahi,asla di-li geçmiş kipinde ‘Ben Kur’an okudum!’ demez, geniş zaman kipini kullanarak ‘Ben Kur’an okuyorum!’ der. Çünkü o mubarek Kitap başlar ama asla okumak la bitmez! Her bitiriş samimi Kur’an okurunu yeniden başlangıca taşır.


Odama levha yapıyorum bir ayeti. O ayet ki balyoz gibi iniyor yüreğime. Adaletten merhamete sığınmayı dilediğim şu günlerde. Nasıl bir teslimiyet ve rahatlık aşılıyor bir yandan.
‘’Rabbine inanan kimse hiçbir zaman ziyane veya haksızlığa uğrama korkusu duymaz’’(Cin 13)  Uzun uzun tefekkür edilesi…

Bir son duvar kağıdım daha en sevdiklerimden olan Rad suresinden oluyor.(11)
‘’Gerçek şu ki, insanlar kendi iç dünyalarını değiştirmeden Allah onların durumunu deştirmez….’’

NOT:Bir süre size kitap özeti yazamayacağım muhterem kâriler. Sessizliğimiz, feyziniz olsun dileriz...

1 yorum: