6 Şubat 2013 Çarşamba

Gezgin- Sadık Yalsızuçanlar



Gezgin…
İki sene önce edindiğim bir kitap olsa da kısmeti bugüne olan bir kitap…
Senelerdir Sadık Yalsızuçanlar okumaya niyetlenir de amel edemem bir türlü. Vardır bir sebep der üstelemem. O sene fuarda niyet ettim bir Sadık Yalsızuçanlar kitabı ile eve döneceğime… hiçbir önizlenimim ,bilgim olmadan Gezgin’i aldım. Öyle ki arka kapağına yazılanları dahi okumadan…Normalde hiç böyle bir şey yapmadığım halde... 2 sene boyunca kitaplıkta kitap mı demlendi fakir mi demlendi bilinmez. Demlenme dönemini atlattıktan sonra nihayet kavuştuk…Ama ne kavuşma…
Gezgin ile 1 aydan beri uğraşıyorum desem inanırmısınız muhterem kârilerim… Evet tam bir aydır kitabı anlamaya çalışıyorum.  Ağır ağır okuyor. Muhakkak notlar alıyorum. Dönüyorum bir daha okuyorum. Zira kitabı ilk elime aldığımda yarısına kadar okumuş fakat anlamam gerekenleri anlayamamıştım.Bu Gezgin de nasıl bir adam diye düşünürken kitabın arka kapağında İbn-i Arabi hazretlerinin hayatı olduğunu görünce, estağfirullah deyip bırakıp yeniden başlamaya niyet etmiştim…  

Zatı muhterem efendimin Sadık Yalsızuçanlar’ın başka bir kitabı için şöyle bir yorumu olmuştu : ‘’kitabı çoğu kez kontrolüm altında tutmaya zorlandım.’’  İşte Gezgin’i okurken de fakir aynı durumu yaşadı. Zira gerçekten ağır bir kitaptan bahsediyoruz.Kitabın ağırlığı dilinden dolayı değil muhteviyatından mütevellit. Roman türü olsa da karakter İbn Arabi hazretleri iken ne kadar normal bir roman olabilir sorarım?
Neden o kadar süre bekletildim. Neden alsam dahi okumak için demletildim. Neden ikinci kere dönmek için bekletildim. Ve neden İbn Arabi hazretlerini okadar okuduktan sonra fark edebildim. Şimdi hepsini birer birer çözümlüyorum. Hikem’i okumak için hazırlık yaparken bunu okumadan geçmemeliydi. Ve bildim ki Hikem'i okumaya biraz daha vakit var…
(Validemin dediği gibi; ‘’ bizim zamanımızda İbn Arabi hazretlerini herkes okumamalı derlerdi.’’ Bu zamanda da o zamanda da o alt yapı hazırlanmadan girmemek lazım bu denli derin sulara.)
 
Girizgâhı bu şekilde olan bir kitabı nacizane tanıtmaya çalışayım efendim…

İbn Arabi hazretlerinin küçük yaşından itibaren nasıl bir terbiye ile nasiplendiğini, yollarda geçen hayatını, sırlarını, erdiklerini okuyoruz Gezgin'de. Nasıl Şey-ül Ekber olduğu. Hangi sarp kayalıklarda gezindiğini, nerelerde uçtuğunu…
 
Tasavvuf ile ilgili bilgi sahibi olmayan, okuması gereken eserleri okumayan bir kimse, kesinlikle bu kitap ile henüz tanışmasın… Çünkü yazar çok üst perdeden sesleniyor okuyucuya. Tasavvufi terimlerin hiç birini açıklamıyor. Misal Hıllet makamı,Sekinet,Kibrit-i Ahmer düzeyinden bahsederken bunların ne demek olduğunu herkesin bildiğini farzediyor. Bu sebepledir sanırım İbn Arabi sözlüğü vardır .Fususul Hikem okunurken ayrıca edinmemiz gereken…

Şeyh-ül Ekber’in sırlarını anlamak herkesin payına sır olsun. 

Bildiğiniz üzere Resullullah(s.a.v) bize Allah’ın 99 ismini işaret etmiştir. Oysa Allah 99 isimle sınırlı değildir. Sadece o 99 tanesi vardır ki onları çok zikrediniz diye buyurmuştur. İbn Arabi hazretleri de binaenaleyh Allah’ın 10 bine yakın esmasını müşahede edip hepsininde gölgesinde Resullulah’ı gördüğünü söyler.(bknz Futuhat-i Mekiyye 66.bölüm) İşte bunlardan biri olan Ebt ile karşılaştım Gezgin de.Elif Be ve Te…Manasını kitabı okuyacaklara havale edelim.

Hani Elif dahi bir suretti belki suret olmayan sadece bir noktaydı ya ona binayen;
Kendisini elif biçiminde ortaya koymadan önce, gizli bir gömüydü. Künhünde gözlerden örtünmüş olan gizleri pek çok harfe yükleyerek açıklamadan önce, harfler, onun içinde silik bir biçimde vardı. Lakin gerçeği kavrarsan, noktanın mürekkepten başka bir şey olmadığını ve onunla aktarılmak istenenin mürekkebin kendisi olduğunu görürsün.
Harfler mürekkebin işaretleridir. Hiçbir harf yoktur ki mürekkeple boyanmamış olsun. Harflerin rengi, mürekkebin boyasıdır. Harflerin boyası ise sadece yanılsamadır. Onların içi, mürekkebin kalbindedir. Belirmeleri, mürekkebin izniyledir. Harflerin yazgısını, mürekkep belirler. Ve O’ndan başka bir şey yoktur. Bunu iyi dinle sorun burada çünkü. Onlar aynı değildir, sakın ola ki bu şudur, o budur deme. Bunu söylemek çılgınlık olur. çünkü hiçbir harfin olmadığı zamanda sadece O vardı. Ve harfler yok olduktan sonra da O kalacaktır yalnızca.Harflerin tümü yok olacaktır,sadece mürekkebin yüzü kalacaktır sonsuzca. Harflerin göründüğüne bakıp aldanma, onlar gerçekte birer gölgedir. Onlara bakarken gözlerin gördüğü sadece mürekkeptir, bunu unutma. Hiçbir harf, mürekkebe ne bir şey ekleyebilir ne ondan bir şey eksiltebilir. Nerede bir harf varsa mürekkebiyle birlikte vardır.(mürekkebiyle hemhal olan harfler olmak duasıyla…)

Cennet herkesin dünyasında başka bir tanım. İbn Arabi hazretlerinin cennet tanımına buyur edin:
İster dünya isterse ahiret yurdu olsun, insanın kendi algısını silerek tümüyle O’na bağlanmasıyla ulaştığı her menzile cennet denir.

Görmeyi öğrenmiş gözler için ne doğru bir söz:
Gezgin biliyordu ki , insan kimileyin kitabı, kimileyin insanı, kimileyinse doğayı okuyarak gerçeğin yeni görünümlerine ulaşabilir.

İhsan nedir? Sorusunun cevabını ezber ettik eyvallah. Cevabı, hayatına uyarlamak isteyenlere yani Allah’ı her an görür gibi yaşamak isteyenlere bir çözüm öneriyor Gezgin …
Resulallah’ın nefsinizi hesaba çekin öğüdünü kendilerine rehber edinen üstatlar hergün akşam, o gün gün içerisinde ne yaptıklarını ne söylediklerini not ederlermiş. Kendilerini fiileri ve sözleriyle hesaba çekerlermiş. İbn Arabi hazretleri buna bir de düşüncelerini eklemiş !... düşüncelerinide hesaba çekince…
Ya Rabbi Onlar insansa biz neyiz? biz insansak Onlar nedir ? diyemeden edemiyorum. Namazında aklına dünya ile ilgili bir şey düştüğünde namazı tekrarlayan, ahiret ile ilgili bir şey düştüğünde ise sehiv secdesi yapan…!
(Yaratılanın seyrinden Yaratan’ın müşahadesine henüz geçememişlere himmet…Zatın zatî denizinde boğulmadan sırlara kim vakıf olabilmiş.)

İbn Arabi hazretlerinin ilk hocası Müsenna adında bir hanımefendi. İlk gelişimi onunla birlikte oluyor zatın. Müsenna hazretlerinin İbn Arabi hazretlerine bir öğüdü var ki sanki bu zamana kadar ki tüm yanlış anlaşılmalarıma,anlatamamışlıklarıma açıklama olacak mahiyette. Evlilik, yalnızlık, yoldaşlık üzerine muazzam bir açıklama:
İnsanlar yolculuklarını gerçekte tek başına yapıyor. Evet birlikte de yürünebilir, bu, yine de insanın o yolu yalnız yürüdüğü gerçeğini değiştirmez. Yoldaki işaretleri her yolcu kendi düzeyine göre anlamlandırır. Herkes yolda yalnızdır ve yoldaşlık ettiği halde, onun tıpkı doğum ve ölüm gibi yalnız gerçekleştiğini bilir. İnsanın bir sıçrama ânında ulaştığı mertebe, bu yalnızlığı şiddetlendirir. Ulaştığı bir düşünce veya kavuştuğu bir duyguyu ötekiyle paylaşmak sanıldığının aksine çok güçtür.çünkü o süreçte, insanın kişisel çabası ve algı gücüdür, kendisine verilen bağışı elde eden. Allah kullarını, Kendisi gibi Elif olarak yürütür. Elif, diğer harflerle nasıl bitişmiyorsa, insan da bu ruhsal gezisinde yalnızdır. Eş yada yakın dost olan iki insana gelince… Öyle sanıyorum ki bu bir birlşeme değil karşılaşmadır. Ruhlar, ezeli mecliste birbiriyle tanıştığı için ve dünyaya insan bir yabancı olarak düştüğünden, bu vahşi arzda eski bir tanıdığa rastlamanın verdiği bir heyecandır söz konusu olan. Oysa insanlar duygularını birbiriyle değişmez, sadece birbirlerinin yalnızlığına dokunurlar. Bu durumda eğer insanın vahşi yanları belirir ve hırçın bir beraberlik olursa, ozaman iki ayrı insanın birbirini yaralamasından söz edebiliriz. Yok bir ahenk içerisinde adımlarını atıyorlarsa, bu zaten, Allah’ın gerçekleştirdiği bir uyumdur. Yoksa bir birleşme değil. dokunma ve birbirinin ruhuna girmenin daima bir sınırı vardır. O sınırı hiç kimse taşamaz. Allah Elçisi, evlendiği ve birlikte yaşadığı kadınlarla üzerine yüklenen o dağdan ağır yükü paylaşabildi mi? !

 ...
 
Bunlardan arta kalan o kadar altı çizili,kenarı yıldızlı satırlarım var ki muhterem kârilerim ancak size bunların sadece ufak bir kısmını nakledebileceğim.Yazarın Var-Oluş’u  anlattığı paragraflardan tutunda Lam Elif birleşmesine kadar daha bir çok satır bulacaksınız Gezgin’de kıymet içeren. Ancak her kıymetli olan sergilenmezse gizemi,büyüsü daha bir eftaldir zannımda.

Harici Karen’li efendim Veysel Karani hazretleri hakkında bir bilgi edindim. Kendisinin bu dünyadaki duası insanlar tarafından tanınmamak imiş. Rabbisi onun duasını öbür dünya içinde kabul etmiş ve diriliş gününde 70 bin melek Veysel Karani hazretleri suretinde kalkacakmış. 

Ayrıca hazretin yetiştirdiği Sadreddin Konevi(k.s) de kitabın son kısımlarında beliriyor. Beraber Mevlana hazretlerine kavuşmaları da söz konusu. Ve evvelinde Gezgin’in Fas’a gidişi. Yine bir Âh düşüyor dilime. Gönlüme ise bir damla su…
Değil miydi ki Allah’ın hoşnutluğu yolunda yücelmeyi dileyen herkesin yolu, birgün mutlaka Fas’a düşerdi…
İnşallah...


1 yorum: