29 Aralık 2012 Cumartesi

Benim Üniversitelerim- Gorki






Maksim Gorki…

Rus edebiyatının Tolstoy’dan sonra bana en samimi gelen yazarı...
Asıl adı Maksimoviç Peşkov. Gorki; lakabı. Manası ise ; acınası, zavallı…
Çok trajik bir hikayesi var bildiğiniz üzere Gorki’nin  muhterem kârilerim… babası öldükten sonra dedesinin yanında bir sığıntı gibi yaşamaya başlıyor ve 10 yaşında ekmeğini kazanmak zorunda kalıyor. Bu da onu müthiş bir gözlemci yapıyor genç yaşında. Okuduğu her şey ona Hristiyanlık ve yardımseverlik fikirleriyle şefkat ve merhamet aşılarken, real dünyada olup bitenler, hiç de şefkat ve merhamet içermez Gorki'ye göre. Ne haklı…
Bu sebeple çok küçük yaşlarından itibaren kendisine kitaplarla bir dünya örmüş. Benim Üniversitelerim'in de bir çok noktasında okuduğu kitapların etkisini görebiliyoruz Maksim Gorki'de.

Benim Üniversitelerim kitabı; yazarın hayatına girmiş, çıkmış, iz bırakmış insanları anlatan, bir roman tadında akan otobiyografi diyebiliriz. Kitabın ismi oldukça manidar bu ismi koymasındaki neden ; tanıdığı her insanı kendine yeni şeyler öğreten bir üniversite olarak görmesinden kaynaklı…

Ne yazık ki beğendiğim bir kitap olduğunu söyleyemeyeceğim. Bu fakire oldukça yavan geldi üstelik. Kitabı alırken acaba hangi üniversite değerindeki insanları anlatmıştır, tanıtmıştır umuduyla almıştım. Fakat hiç de umduğum gibi çıkmadı…
Bundan mütevellit nacizane altı çizili satırlarımı nakledip, okuma veyahut okumama kararını sizlere bırakıyorum muhterem kârilerim…

Öyle kötü ortamlar görmüş ki küçük yaşında yazar, bunu şöyle dile getiriyor :
*…insanı insan yapan, onun kendini kuşatan çevreye karşı gösterdiği dirençti.
Bu söze inanmak için çok kötü ortamlar görmeye gerek olmadığını düşünüyorum keza sokağa çıkan her vatandaş için geçerli bu durum.  Evvel zamanda şöyle bir cümle kurduğumu hatırlarım; ‘’ Bu çağda inat eden kazancak, insan olmayı başaracak.’’ Zira yine aynı kanaatteyim. İnsan olmakta bir nevi direnç ve inat meselesi…

*Bir insanın eleştiri hakkına sahip olabilmesi için herhangi bir gerçeğe inanmış olması gereklidir! Siz neye inanıyorsunuz? Muazzam bir söz…

Rus devrimine karşı çok hoş bir söylem geliştirmiş Gorki şöyle diyor;
*Ya gerçekten milyonlarca Rus halkı, ruhunun derinliğinde sadece işten kurtulmak ümidini beslediği için devrimin ağır sıkıntılarına dayanıyorsa ne olacaktı? Az çalışıp çok kazanmak! Bu durum, bir türlü gerçekleşemeyen şeyler ve bütün hayaller gibi çok aldatıcı, çok çekiciydi…

Buyrun bir Rus edebiyatçısından tasavvufun kalbine gönderme;
*İnsan her yerde insandır. İnsan, yaşam karşısındaki duruşunu değiştirmeye boşuna uğraşmamalıdır. Belki ruhu, insanlara sevgi besleme yöntemiyle eğitmeye çalışmak gerekir. İnsan ne kadar aşağılarda bulunursa,gerçek hayata,onun kutsal sırrına o kadar yakın olur.
Hayatın anlamı, insanın hayvandan gittikçe uzaklaşmasıdır.

Düşündürücü olduğunu düşündüğüm son bir cümleyi paylaşırken haddi aşanlardan olmaktan Allah’a sığınırım :
 *Hz. İsa’ya Tanrı’ın oğlu diyorlar…oğlu olsa ne yazar, Tanrı daha ölmedi ki…