7 Haziran 2013 Cuma

Waldo Sen Neden Burada Değilsin- İsmet Özel





Herkesin bir masalı var... Hayatının masalı. Ama sıkıcı ama akıcı...
Elimdeki kitap bir masal kitabı. Yo yanlış olmadı bir masalı özetlemeye çalışacağım size muhterem kâriler; İsmet Özel'in masalını. Bir komunist şairin masalını...

İnce bir kitap; Waldo Sen Neden Burada Değilsin, muhteviyatı ise oldukça kalın. Okuduğum 102 sayfa, bana binlerce sahife gibi geldi. Şair olmanın şiarından olsa gerek; az söz ile çok manâ... Gerçi bu durum şairden şaire değişen bir durum arz etse de, İsmet Özel' in metaforları, anlatımları her zaman derin olmuştur. Basit düşünceler basitçe aktarılırken düşünce dehlizlerine girildikçe kalemin derinliğide o denli artıyor sanırım. Bu sebeple uzun uzun hazım süresi gerek bu kitabı okuyanlara. Sonra berrak bir zihin algılamanın rahat olabilmesi için. Zira bir kaç kere seyehat ederken okumaya teşebbüs ettimse de sağlıklı geri dönüşler alamadığım için vazgeçtim.


Kitaba gelecek olursak; İsmet Özel Waldo Sen Neden Burada Değilsin kitabında kendi masalına derin çözümlemeler getiriyor. Yani hep hayalimde yapmak istediğimi yapıyor. Kendini, sıfatlarını, masalını izaha soyunuyor. Hayatını gözden geçiriyor. O mükemmel soru ile "Ne için"...

Ve bunu satırlarına şu şekilde nakşediyor:
"İnsanların çoğunluğu kendilerine sunulmuş anlama kalıplarını ve toplum tarafından geçerli sayılmış eyleyiş biçimlerini eleştirmeksizin benimserler. Bu kalıp ve biçimleri eleştirmeye güçlerinin yetmeyeceğini düşünürler. Böyle insanlar bilinçli bir savaş yürütmezler, kendilerine özgü yolu aramazlar. Savaşın gereğini yerine getirirler ve Üzerinde bulundukları yoldan giderler. Sorgusuz, sualsiz.  Azınlıkta bulunan bazı insanlar ise savaşın gereğini yerine getirip getirmeme konusunda bir açıklığa varmak isterler. Yaşamak savaşmaya, savaşmak yaşamaya değer mi? Bu soru bir kez soruldu mu, artık cevaplandırılmış demektir. Çünkü " Ne için?" Sorusu, onun birşey için olması zorunluluğunu anlatır. Savaşı sorgulamayanlar onun neye değdiğini bilmeye de uzak kalacaklardır"

Peki siz yaşamınızı, hayatta edindiğiniz yeri, toplum içerisindeki sıfatlarınızı ne kadar sorguluyorsunuz?

Bazen masalınızı sorgulamanız sonucu kendinizden aldığınız cevaplardan tatmin olamıyorsanız;
''Bir masalın uyku verip vermediği biraz da bizim o masala avunmak, gerçekleri göğüslemekten kaçmak üzere yönelip yönelmediğimizle bağlantılı."

Bu düşünceler ışığında başladığım okuma serüvenime devam ederken bir cümle çok hoşuma gidiyor(Sadece bir cümlemi!):

"Danışma tanışmaya dönüşünce gerçek patlar."

Yazarın ilk sorgusu şairliği üzerine başlıyor 'Neden şair olmak?' ... 'Şiir nedir?', 'Şair kime denir?' bu gibi soruların cevaplarını ararken şu cümlenin altını çiziyorum:

"Diyebiliriz ki şiir  insanın duruşu "objectification"udur"
Yani objektifinizden gördükleriniz sizin şiiriniz olur. 
"Genç yaşımda şiirin, önemli ve değerli şeyleri dile getirdiği için değil, önemli ve değerli şeylerin varlığını bize hissettirdiği için hayatımızda yer tuttuğunu kavramıştım" diye açıklarken şiiri şair
sıfatlarıma bir sıfat ekler şu tespit ile
"İtiraf etmeli ki şiir okuyucusu açık veya gizli, güneşte veya gölgede, atılgan veya ürkek, başarılı veya başarısız bir şairdir" 
Ne doğru...
Her şiire sevdalı bir şairmiş meğer...

Neden yazarım neden çizerimin cevabını benim gönlümden yazıyor Şair. Sadece bu fakirinde değil aslında tüm yazar çizer tayfasının samimiyet için tabi olması gereken, şekilcilikten arınmak için bellemesi gereken düsturu söylüyor:

''Neyi yazdığım ön plana çıkmaksızın yazmanın önemini yaşayabilirdim. Benim başından beri istediğim buydu.''
'' Yazdıklarımın kendime kendimle ilgili bir derinleşmeyi sağladığını anlamamla, bu yazı türünün bir bilgilenme aracı olduğunu anlamam aynı zamana rastlar.''

Kıymet bilir gönül insanlarının şair algısını yansıtan bir paragraf gönlümü alıyor; sahi tüm şairler böyle midir? :

''Gördüm ki şair oluşumu insan oluşuma ne kadar yakın kılabilirsem kendiliğinden dışa vurduklarımla, bilinçli bir çabayla seçtiklerim arasında yakınlık doğuyor. Yazdıklarım "yazmayı uygun bulduklarımdan" değil, " yazmam kaçınılmaz ve tabi olanlardan" meydana geliyor.''

Toplumda 'şair' denince bir durur en şiirden anlamazı bile. Ona bir mistik eda ile yaklaşır ki sormayın gitsin. Acaba neden?

Buna da yazar-şair şu şekilde açıklama getiriyor:
''Şairler insanlar kadar insan olmaya yöneldikleri için daha fazla insandrlar ve bir insanın "insan oluş" la örtüşme çabası onu üstün kılmaz. Şairlerin üstünmüş gibi görünüşleri içinde yaşanılan toplumun insan değerleri karşısındaki duyarsızlıklarıyla, insanların insanlıklarını hissetmede karşı karşıya oldukları güçlüklerle bağlantılıdır''

Masalının en önemli parçalarından biri olan şairliği ve şiiri çözümledikten sonra diğer önemli parçası komunizm üzerine devam ediyor İsmet Özel hocam. Yaşadığı dönemler memleketin siyasi olarak en karışık dönemleri olması hasebiyle daha bir özenle okuyorum. 

Okudukça tefekküre dalıyorum. 60 darbesine gelince mevzu bahsimiz; duruyorum:
''Çocuksu bir Batı hayranlığının hürriyeti sayılmalı 1960 darbesinin getirdiği hürriyet. Çocuksu çünkü Batı dünyasındaki üstünlükleri sadece dış yüzeyleri ile tanıyıp seven bir aldanışın yedeğinde; çocuksu çünkü kendi ülkesiyle ilgili gerçeği yok sayacak ölçüde optimist.'' diyor ve yanına bir yıldız ekliyorum.
Ardından sosyalizmin, komunizmin ve marksizmin derinlerine dalıyoruz enfes tefekkür kalemi ile :
''Sosyalizmin, komünizmin, marksizmin Türkiye'de mekan tutabileceği bir toplumsal unsur, yaşayan bir toplumsal değer var mıdır? Yoksa sosyalistlik( tüm varyantlarıyla) Türkiye'de Budist olmak gibi, sürrealist olmak gibi bireyin kendi dünyasında kapalı seçmeleri ilgilendirdiği için hiçbir toplumsal ağırlığa sahip olmadan varlığını sürdüren bir düşünce tarzı mı? Türkiye' de sosyalistim diye birini ciddiye almalı mı, yoksa gülüp geçmeli mi?''
İşte bu! diyerek yanına kocaman bir tik atıyorum. Evet sosyalizm bir toplumsal değer mi? yoksa bir düşünce tarzı mı?


Memleketin ozamanındaki sosyalizm, komunizm algısana dair bir çok bilgi öğreniyorum Waldo Sen Neden Burada Değilsin kitabından. Bu bilgiler çok kıymetli. Neden mi? Çünkü:

''Ben bilgiye bir açılım, bir genişleme ve öğrendiklerimle dünya üzerindeki varlığımı anlamlandırma imkanı olduğu için rağbet ediyorum.''

O karışık dönemdeki gençlik analizine bakacak olursak aslında şu zamandan çok da farklı olmayan bir tablo çıkıyor karşımıza ki oldukça manidardır:

'' Öğrenciler veya ne olduğunu bir türlü anlayamadığımız değişken karakterli "gençlik" ise düstursuz kalmaya mahkum olduğu kadar, destursuz eylemlerin taşıyıcısı olmaya teşnedir.'' Bu sebeptendir ki o dönemdede bu dönemdede ve gelecek dönemlerdede kullanılmaya elverişlilerdir.

Memlekete, memleketin 'aydın'ı diye tanımlanan insanlara baktıkça kimi zaman karanlıkta kalmak istiyorum ya Rabbi derim. Aydın insanın çevresini aydınlatması gerekirken bunların kendilerine hayrı yok diye hayıflanırım. Bu insancıklar neden böyleler acaba diye sorduğumda bugünün cevabını verebiliyorken dünden gelen kökteki sıkıntının cevabını da İsmet Özel beyefendiden dinliyorum:

''Türkiye'de insana, adınlanmadan geçmediği halde, aydınlanmanın ilk faraziyetleri öğretilmiştir.'' bir tik daha...

Masalının devamında komunist şairlikten müslüman şairliğe nasıl geçtiğini, batıl ile hakkı nasıl ayırt ettiğini anlatıyor şair. 

Ve son söz niteliği taşıyan bir açıklama ile noktalıyor masalını, o son söz ki sanki benden çıkıyor, o son söz ki kenarına yıldızlı ünlemlerden bıraktırıyor:
''Her insanın beş duyusuyla algıladığı bu dünya üzerinde bir hayatı var. Ben bu hayatı bilerek, isteyerek, her dakikasını kendimin kılarak, duyarak ve düşünerek, uyanıklık içinde yaşamak istiyorum. Belki bu dünya hayatını en üst düzeyde yaşayabilmek, bir başka insanla ortaklaşa tanıklığına vardığını uyanıklık durumunu paylaşmakla mümkün.'' 


(Kitabın adı mı? Bu masal ile alakası mı?

O da biz kârilerin sıırı ;))









Hiç yorum yok:

Yorum Gönder