20 Nisan 2013 Cumartesi

Kâfirun - Ahmet Tezcan



Bir cumartesi sabahı başlayıp akşamında biten bir kitabın özetidir bu yazı. Akıcı, kalıcı ve sahici bir roman isteyenlere tavsiyedir. Hele ki Çerkeslere şiddetle önerilen bir kitaptır Kâfirun...

Öncelikle yazarı Ahmet Tezcan beyefendiye çok teşekkür etmeli; böyle bir hayat hikayesini bizlerle paylaştığı için. Neden mi? Ne mi var bu hayat hikayesinde? Ne yok ki... 
Çerkes bir ailenin sürgününden, örfüne, anadoluya entegresine, zamane siyasisine kadar herşey var.  Siyaset demişken...
Mağlum biz Çerkesler Rusya tarafından sürülürken topraklarımızdan anadoluya, Osmanlıya sığınmıştık. En önemli nedenimiz ise özünde İslam'ı seçmek idi. Senelerce Hristiyan bir toplum olarak yaşadıktan sonra Osmanlı bize İslamiyeti taşırken kendiside böylelikle Rusya'ya hakim olmayı hedeflemişti.Fakat bu durumu erken farkeden Ruslar kominizmi kabul etmediğimiz için dedelerimize yapmadığını bırakmadı. 
Ve bugün ne yazık ki göç eden kafileden sonraki nesillerimizde o dönem buralara yeni akım olarak sunulan kominizme yada hafifletilmişi; sosyalizme tutuldu. Egenin Çerkeslerine has bir şey midir bilmem bir sosyalistlik hakim oldu biz Çerkeslere... Okadar ki Atatürkçü olan zihniyetlerle dahi tanıştım. Tanıştıkça daha doğrusu kendi sosyalist akrabalarımı da tanıdıkça hayretlerim şaşıyordu. Kominizmden dolayı memleketimizi terk etmişken nasıl burada onu benimseyebilirdik. Bu kadar mı kendimizden uzaklaşmıştık? Kafkasyadan neden geldiğimizi de mi kimseye sormamıştık? Akranlarımda modern olabilmenin bir yolu olarak algılanan bu sosyalist görüş iyice canımı sıkıyordu. Ta ki anadolunun Çerkeslerini tanıyana kadar... Asimilasyon ve etkileşimden hepimiz etkilendik. Yalnız anladım ki bulunduğumuz coğrafyanın da siyasi görüşümüzde büyük etkisi vardı. Anadolu köylerindeki Çerkeslerde bizim ege-marmara hattındaki gibi bir
modernite özentiliği(az) ve sosyalist akım kol gezmiyordu.Ve onlar dinlerini bizim kadar da kaybetmemişti. Sevinmiştim.
Din... Bizim millet olarak en zayıf yanımız belki de... Yada benim gördüklerimde. Evdeki yaşamımız ile düğünlerde gördüklerimi bağdaştıramayınca küçükken evde "ben çerkesle evlenmeyeceğim" der gezerdim. Hem Çerkes hemde iyi Müslüman ise çok az gördüm. İkisi bir arada olmuyordu sanki. Hani bir tabir var (haz etmesemde) "dinde aşırıya gitmek" neyse bu aşırıya gitmek bir ben bilemedim. Önce din ne demek diye bu kimselere sormak gerek. İşte bizim Çerkes milleti ne kadar yiğit, edepli ve saygıda pik yapmış insanlar olsa dahi din hususunda hep aşırıya gitmeyen insanlar olarak kalmışlardı. Bazıları hariç...Aristokrat bir yapı, mert ve yiğit bir oluş, asalet taşıyan bir duruş ve Xabze(örfler-adetler) yetebiliyordu. Harici de aranmıyordu. Fakat örfünü adetini yaşamayı bırakan bugünün kentli Çerkesleri ne acı ki örfü kaybederken tutundukları bir din algısı da olmayınca saçma sapan bir yaşam sürmeye, laf da ise Çerkes olmaya devam ettiler...

Kırşehir'in Çerkeslerinden olan Ahmet Tezcan beyi, Başbakan'ın danışmanı olduğunda ismini duymuştum ilk sonrası ise sosyal medyadan takip şeklinde seyretti. Çerkesliğini öğrendiğimde annemle paylaştığımda ise babamın eskilerden arkadaşı olduğunu öğrendim. Aile hayatını ise şimdi...
Kâfirun, yazarın hayatını anlatan bir roman muhterem kâriler. Babası Şıbzıko(ki bilinen bir sülaledir)Ali Hikmet beyden  annesi Çemiçe Havva hanıma, büyük dede Şıbzıko Hamit beyden Nenej hanıma kadar ailesinin her bireyinde gezindiriyor biz okuyucuları yazar. Aileleri hükmünde geçen mahalle sakinlerini de unutmuyor... 
Öyle etkileniyorum ki; okuduğum bir kitabın diyaloglarında "kaqo nise"(gelini çağırmak) gibi Çerkesce hitapları görünce... Ve dahada etkilendiğim bir nokta; Çerkes Ali Hikmet bey'in Üstad'a talebe oluşu...Şeyh Ahmed Lütfi Efendi'nin varlığı... Çilekeş Çerkes kadının sabrı ile kazandığı cezbeleri okudukça... Elhamdülillah diyorum kaybetmeyenlerimizde var. 


İşte muhterem kâriler Kâfirun romanı; bir çırpıda okunacak bir dil ile ( her ne kadar biraz argolu olsada) yazılmış olup bir dönemin -ki önemli bir dönemdir o; Menderes'in asıldığı- yansıtıcılığını yapan bir kitap bizlere...  Özellikle genç jenerasyonun hiç sıkılmadan okuyabileceği bir siyaset içeriği mevcut kitapta. İsmet Paşa'nın memlekete ettikleri,  evlerden Kur'anların toplatılması, Celal Bayar'ın durumu, Halk partisinin dünü ve yine dünü!, Menderes'e oynanan oyunlar, ve idam edilerek denize atılması ile bir memleketin düşebileceği en alt seviye; eserde incelikle veriliyor. Bir kenara not ettiğim tekerlemeye buyur edin; " Halk partiliden evliya sakın koyma avluya" :) . Kitabın genel akışı da bu seyirde samimi ve mütebessim bir edaya bürüyor sizi. 
Sonra gomonis(komunist) bir adaş ile dostluk...insanların vicdanî ve siyasi muhakemeleri hepsi çok güzel yer bulmuş bu kitapta inanın. Kırşehir şivesi ile akan dil ise gerçekten büyüleyiciydi. Keşke bütün romanlar bu şekilde aksa diyorum böyle kitaplar okuduktan sonra...

Hasıl-ı kelâm muhterem kariler; bir dönemi anlamak için, 60'ların anadoludaki sosyolojik fotoğrafını çekmek için bu kitabı okuyun. Hele ki Çerkesseniz mutlaka okuyun;) 

1 yorum: