18 Nisan 2013 Perşembe

Çöl~Deniz - Sibel Eraslan



 Haticetül Kübra... Erken doğan erken yol alandı O...
"Dışı çöl, içi deniz" olan kadın..." Çölden deniz çıkartan"
O ki kadınların en yücesi...
İlk iman eden, ilk müslüman olan...
Gece gibi örten, Allah'ın Resulune setr olan...
Allah'ın ve Cebrail aleyhisselamın selam gönderdiği o yüce anne...
Peki ama neden Hz. Hatice?
İşte bunun cevabı annemizin bizzat hayatında gizli.
Neden peygamberimizin soyu Hz.Hatice'nin kızı Hz. Fatıma' dan türedi? Neden peygamber erkekti? Neden Hz. Hatice gibi bir hatun peygamberimize eş oldu? Allah'ın katında erkek kim kadın kim? Böyle bir cinsiyet ayrımımı var ,yoksa görev ayrımımı var? Bu soruların hepsi o yüce validenin hayatında saklı muhterem kârilerim.

Teselliler Kitabı'ndan da gönlüme teselli düşmeyince, elime derhal Hatice validemizi anlatan Sibel Eraslan'ın Çöl~Deniz kitabını alıyorum. Hz. Hatice'nin her hali, her kelamı gönlüme tesellidir iman ediyorum. Öyle de oluyor gönlüm sekinet ile şu mübarek günlerde O'nun eşrafında dolanıyor. Gönlümü köşküne gönderiyor seyr-i hâl ettiriyorum adeta. Bir gün gerçek olur mu diye düşlüyorum. Bu fakirini de hanene alır mısın ya Haticetül Kübra. " Evvelahir Haticetül Kübra..."

Hani bir gün Efendimiz(s.a.v) Hira dağında uzlete çekildiğinde Hz. Hatice ona yemek taşırken(sadece yemek getirmek değil maksadı sevdiceğinin iyiliğini de gözleriyle görmek. Kimi zaman zahiren kimi zaman gizli gizli Resullallah'ı izlerdi mübarek eşi.(Şimdinin kafası bunu eşini takip olarak anlar mazallah öyle olmadığını bildirelim) Cebrail(a.s) ile Efendimiz(s.a.v) işte o vakitlerin birinde sohbet ediyorlarken Hz. Hatice'nin uzaklardan geldiğini anlayan Cebrail aleyhisselam Efendimiz'e: " Ya Resulallah Hatice buradadır." deyince Efendimiz, onun hep yanında olduğunu söyleyerek mukabele etmişti.
" İşte yine senin ardına düşmüş, şu kayalıkların hemen ardında. O sana geldiğinde Rabbinden ve benden selam söyle ona. Rabbi ona içinde gürültü ve yorgunluk olmayan inciden bir Cennet Köşkü müjdeliyor."
 İçinde yorgunluk olmayan... Her yorulduğumda senin yorgunluklarını tahayyül ederim. Dünya senin içinde çok yorucu bir yerdi diğmi anneciğim? Allah dağına göre verirdi ya yükünü, sende koca bir dağ olduğundan vermişti bukadar. Kadın ve dağ... Kader birliği var gibi aralarında...
...
Hz. Hatice'nin hayatı, doğduğu günden itibaren, dalgası hiç eksik olmayan bir denizi andırırdı aslında...
İşleri asla sırasıyla arka arkaya grlmez, her iş ve oluşu bir mıknatıs gibi kendisine çeker, her nasılsa düzenlemesi gerekli bir sürü olayın ortasında bulurdu kendisini... Çoğu insan, intizamlı çekmeceler ve askılarla düzenlenmiş, gürültü patırtıdan uzak bir hayat diler... Ama onun hayatı tam tersine, ağzı bir türlü kapatılamayan şişkince bir bavula benzerdi... O yorgunluk nedir bilmez bavulda, herkese göre bir giysi, herkese uygun bir ihtiyaç muhakkak bulunurdu. Hz. Hatice'nin hayatı, başta başa yolculuktu aslında.

Bu zamanda olduğu gibi ozamanda zordu kadınlık. Hatta sanırım daha zordu. Hz. Hatice(r.a) aynı zamanda bir devrim yapmıştır Mekke gibi bir yerde. Bilindiği gibi Efendimiz onun 3.eşi ve ikinci eşinden boşanıyor. Ozamanlarda görülmemiş bir vaka, çocukları( Hale ve Hind ilk kocasından oğulları ve daha kundakta yeni doğan kızı Hind) ile çıkıyor gidiyor evinden. Ve Mekke'nin Tahiresi oluyor ticari zekasıyla. Önünde herkesin saygıyla durduğu, tüm aşiret liderlerinin talip olduğu bir Mekke hanımefendisi... Onun gönlü ise Mekke'nin yetiminde.
Hani hep anlatırlar Hz. Hatice talip oldu Efendimiz'e diye. İçimden hep merak etmişimdir usulü nasıldı acaba diye. Yazarın beslendiği kaynakların sahihliğine inanarak öğrendim. Rüyasında bildiriyor önce Hz.Hatice(r.a)'ye Rabbi, rüyasını kuzeni Varaka bin Nevfel'e (Hz. Amine'ye de ne güzel sözler etmişti o mübarek hanif...(bu insana bakınız muhterem kâriler)) yorumlattığında o da aynı kanaate varıyor. Ve bir aracı ile evlilik çağındaki Efendimiz'in neden evlenmediğini öğreniyorlar.
 Nufeysa Hatun sorar:
"Ey Muhammed ,seni evlenmekten alıkoyan nedir?"
Her zaman alçakgönüllü ve açık sözlü olan El-Emin başını yavaşça eğerek cevapladı. O başını eğince, gökler de onunla birlikte erimişti sanki, yedi kat gök, yedi kat su gibi toprağın içine alıvermişti... Topraksa onun başını öne eğişiyle birlikte içeri çökmüş, yıkılmamak için dağlardandestek almıştı... Allah bilir melekler tutmamış olsaydı dağlar da onun başını öne eğişiyle birlikte ortadan ikiye yarılarak çatlardı... Her şey alt üst olmuştu, her şey onunla birlikte baş eğmişti kısacası...
Kainat denen ayna, dalgalanmıştı, onun mahzun cevabıyla:
"Maddi durumum buna müsait değilken ben nasıl evlenebilirim?"
Hayhat... Ahh benim canım Efendim...
Bu şekilde bir konuşma ile Nufeysa Hatun Hz.Hatice'den bahsediyor ve evleniyorlar.

Kitabın sonları ise öyle akıcı gitmeye başlıyor ki nasıl akmasın; Resulallah'ın evinde Zeyd, Zübeyr, Zeynep, Rukayya, Ümmü Külsüm ve yeni doğan Hz.Ali...
Evlatlarından ayırmadan yetiştirdiği Zeyd, Zübeyr ve Ali'nin hallerine doyamıyor insan. Cengaver bir delikanlı olarak ergenlik çağlarında Zübeyr, daha ağzına anne sütü değmeden Resullullah'ın ağzında erittiği hurmayı damağında tahnik eden Ali. Hiç bir süt anneyi tutmayarak Efendimizin tahnik yaparak uyuttuğu Ali...İlmin kapısı olacak zülfikâr...
Ve Haticesi ile Resullulahın Hira'yı keşfedişleri... Hz. Hatice'nin eşini yalnız bırakmayarak beraber inzivaya çekilişleri...
Yine birgün Efendimiz Hira dağındayken. Henüz Cebrail aleyhisselam ile tanışıklıkları yok. 40 gün boyunca oruç tutar tefekkür eder (ozamanlar islamiyet olmasada hanifler varmış) Rüyasında Mikail aleyhisselam bozdurur orucunu ona envai çeşit yiyecekler sunar ve soğuk sudan içer. Melek ona harikulâde iftardan sonra Hatice'nin yanına varmasını ve Allah'ın kendisine sülbünden tertemiz bir zürriyet bahşedeceğini söyler. Böylelikle Hz. Fatıma doğar. Henüz Vahiy ile tanışmasa da Allah mesajlarını vermeye başlamıştır Resulûne. Resul ise şaşkın haline.
Vahyin geleceği son vakitlerde Resullulah artık eskisi gibi değildir. Başına gelenlerden korkuyor, endişelenir haldedir. Ozamanlarda ona destek olan hep biriciği Haticesi... Vahyin geldiği anda terler içinde eve girip "Beni örtünüz, beni örtünüz" dediğinde onu örteni Haticesi.
Allah Habibini iki şeyle desteklemişti; Melek ve Kadın. Vahyin muhattabıydı Hazreti Hatice.
 Öyle ki aklıyla Cebrail aleyhisselamın gelişiyle rahmani birşey mi yoksa şeytani bir durummu yaşadıklarını ispatlayarak Resule inandırandı. İmanın gücüne güç katan kadındı o.

Müthiş bir tabir;
Yüksek tahammül ve sabır ile rafine hale gelecek ruhları, her türlü yüksek ateş altında deneniyor, dünyanın her acısı onlara adeta yudum yudum tattırılıyordu... Sevenin ve sevilenin hamd olsun ki kaçınılmaz sonuydu bu.
...
Hep ayrı bir sevdim Siyeri. Tarihe merakım ilgim vardır ancak sahabenin hayatlarına ilgim bambaşka. Zihnimde hep canlandırmaya çalıştığım karakterler. Kim buna yardımcı oluyorsa ona minnet duyuyorum. Senelerce Ahmet Cemil Akıncı ile öğrendik ashabı. Sonrasında İkram Arslan'dan Ömer bin Abdülaziz'i tanıdım ki o da harikaydı. Çöl~Deniz için aynı şeyleri söyleyemeyeceğim. Sibel Aslan hanımefendiyi gazete ve tv den takip etsemde kitap hususunda; ilk kitabını okuyuşumdu. Ve yazı dili okuma esnasında konsantrasyonumu öyle bozdu ki. İki sayfa niteleme sıfatı yazılmış Efendimiz'e. Romanın akıcılığından oralara geldikçe dağılıyorsunuz. Niteleme çok fazla uzun sürüyor kitapta. Fakirane böyle düşünmekteyim muhterem kâriler.
Burada kimseyi eleştirmek haddine sahip değilim. Tüm ilimleri severim ancak en güzel ilim hâd ilmidir ki Allah onu bilmeyi nasip etsin. Bu sebeple buralara yazdıklarım hiç bir iddia içermez. Kendi kendime arz-u halimdir.

Çöl~Deniz'den Bilgi olarak kaydettiklerim ise:
Hatice annemizin mihri dörtyüz dinar, oniki ukıyye ve bir neş altın ayrıca yirmi adet genç deve.
İlk çocukları Hz. Kasım evliliklerinden 4 sene sonra dünyaya gelir.
Hacerül Esved taşının melekler tarafından Hz İbrahim' e cennetten getirildiğine inanılırdı. Parlak ve bembeyaz olan bu taş, zaman geçip insanların azgınlığı arttıkça, işlenen suçlara tanıklık etmekten dolayı kararmış denirdi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder