8 Mart 2018 Perşembe

Hamilelik ve Doğum Kitapları




Bu yazı bir kitap özeti formundan ziyade dertleşme, bilgilenme, bilgilendirme kapsar şimdiden uyaralım.
Zira 9 aylık bir sürecin de özeti formundadır.
Hamilelik, kadın bedeninde el- Hayy, el Mübdi, el- Muhyi gibi isimlerin tecelli ettiği andır. Bu anda er- Rahman, er-Rahim, el- Musavvir,el Vedud, er-Rauf, el- Kadir isimlerinin kadın bedeninde dosyaları açılır.

Nerden başlamalı ne yazmalıyım emin olamıyorum zira hem sözüm çok söyleyecek hem boğazıma takılıyor duygularım...sazı nereden tutmalı kestiremiyorum.
Bir sağlık bilimci olarak mahremiyetin nerede başlayıp nerede bittiği de kafamı kurcalamıyor değil...
Zira hem çok mahrem hem çok fizyolojik bir süreç gebelik. Derslerde anlattığım kadar doğal ve olağan, bir o kadar özel...
Olayların fizyolojisiyle burada bir sağlık yazısı yazma niyetinde değilim elbette. Ben daha ziyade sürecin psikolojik ve sosyolojik kısmını ele almak istiyorum. 

Bir giriş gelişme bağlamı oluşturacak olursak. İlk 3 aydan bahsederek başlayabilirim.
1.trimester denen bu dönem duygusal olarak heyecan, mutluluk vb duygularla geçirilen bunun yanında kimilerinin biyolojik olarak zorlandığı fakat benim için hayatımın aynı formunda aktığı bir dönemdi. Çok şükür ki mide bulantıları vb şikayetlerim olmadı. Oldukça çalışmam gereken bir döneme denk geldiği için Allah tarafından bu fakire bahşedilen bir lütuf gibiydi ilk 3 ayım.
Bu döneme dair hatırımda en çok kalacak şeylerden biri uykuydu. Vücut gebeliğe kendini hazırlama evresinde olduğu için yeni eklenen hormonlara adaptasyon mahiyetinde uyutuyor sizi. Hayatımın en derin en tatlı uykularını sanırım bu dönemde yaşadım. 1.trimester'a dair aklımda kalan en belirgin değişimim uyku üzerinden oldu. 
İlk aylarda düşük tehlikesi devam ettiği için nazenin kıvamında, hasta muamelesi yapılarak geçen prenses süreçlerini de oldukça hoyrat yönetmeyi tercih ettim. Zira cenin halk arasında inanılan şekilde bir pamuk ipliğiyle bağlı değildir rahime, oldukça güçlüdür tutunması, düşüklerin ekseriyeti genetik bozukluklar sebebiyle meydana gelir. Yaradılış yazılımı, hatalı kodları dünyaya getirmemek üzerine kuruludur. Zannedildiği gibi tutunamamaktan ötürü değildir. Nihayetinde o ceninin de bir yazılı kaderi var buna iman etmek ve teslim olmak gerek.
Bu nedenle; aman şu hareketleri yapmayayım, pilatesi, yüzmeyi bırakayım gibi triplere de girmedim. Ve sanırım spor tempomu düşürmediğim için 1.trimester da hiç kilo almadım.

Bunların yanı sıra 1.trimester ile birlikte yeni bir bilgi sahası açılıyor önünüze okumalar bağlamında; gebelik, doğum, annelik, eğitim vb... ama ne saha!

İnsan biyolojisini bildiğim için gebelikten ziyade doğum süreci merakımı celbediyordu. Çünkü doğum sadece biyolojik bir olay değildi bana göre...içerisinde çok daha başka ilimler kapsıyordu.

Gebelik mucizesini de atlamamak adına bir günce tutarak başladım sürece. Bebeğimin her gün ki gelişim sürecini, bunların yanında benim duygu ve düşüncelerimi yazmayı sürdürdüm. Bir koca defter bitirdim. Hamileliğim boyunca iyi ki yapmışım dediklerim arasında. Doğum sonrası bu defterden bir proje çıkaracağız inşallah.
Bu esnada doktor arayışlarım, doğuma dair okumalarım devam etti. Sağlık Bakanlığında çalıştığım süre zarfındaki gözlemlerim ve tecrübelerim doktor bulmak hususunda beni oldukça zorladı. Bazen bilmemek ne büyük nimetmiş diye iç geçirdim. 1.trimesteri bitirmek üzereyken doktor bulabildim!!!
Neden mi?
Öncelikle ultrasondan başlayalım ülkemizde ultrason hiç zararlı değildir şeklinde bir inanış var doktorlarımızda. Fakat dünyada yapılan araştırmalar tam anlamıyla böyle demiyor. Ultrasonun olumsuz etkileri olduğuna dair bilimsel kanıt bulunmamakla birlikte, Türkiye’de yapılan kontrollerin sayısı dünya standartlarının üzerinde.
Özellikle ilk 3 ayda bebeğin kalbinde ısı artışına neden olabileceğine dair çalışmalar var
En basiti İngiltere Kraliçesinin torunu toplamda 3 kere ultrasonda incelendi. 
Sizce neden?
Çünkü İngiltere'de toplamda 3 kere ultrason hakkınız var devlet tarafından karşılanan.
Amerika'da zırt pırt bizim ki gibi hadi bir bebeğimize bakalım uygulaması yok! Yine 9 ay boyunca toplamda sınırlı sayıda ultrason yapılabiliyor.
Bizde ise her ay!!! isteyen olursa 15 de 1 bile uygulanacak neredeyse.
Evvela bu hususta anlaşabileceğim bir doktor istiyordum. Çünkü Kadın Doğum uzmanlarının kahir ekseriyeti ultrason cihazından yayılan radyasyonun etkisini kabul etmiyorlardı.
Görüştüğüm bir kaç hekim harici bu talebimi bir çoğu anlamadı. 
Zırt pırt ultrasona girmediğim için bebeğimizin cinsiyetini bile 22. hafta civarlarında öğrendik.

Sonrasında yine dikkatimi çeken bir garip uygulama vardı ki memleketimizde; bebeğin doğar doğmaz göbek kordonunun kesilmesi. 
Neden bu kadar çabuk kesiyoruz o kordonu bilemiyorum. Fakat bebeğinize verilebileceğiniz en büyük nimetlerden biri olan kök hücreler bulunuyor o kordonun içerisindeki kanda. Bu nedenle 2 dakika beklenerek, hatta o hücreler bebeğe yavaş yavaş aktarılarak kordon kesilmeli şeklinde öğrenmiştim. Diğer bir talebimde bu olacaktı hekimimden.

Ve tabii en büyük talebim; fizyolojik bir doğumdu. Bir arzu bir istek demek bile ne acı!!!
Çünkü bugün normal bir doğum sanki çok ekstrem bir şey gibi anlaşılıp anlatılmaya başlandı. 
Çünkü ülkemiz dünya sezaryen ortalamalarında 1.sırada.
Çünkü hekimlerimizin çalışma koşulları da onları sezaryene sürükleyecek düzeyde.
Çünkü bir çok özel hastanede çalışan doktorların tutturmaları gereken bir neşter kotaları var!

Biraz tıp ve biyoloji bilgisi olan insanlar doğumun nasıl fizyolojik bir olay olduğunu ve doğal seyrinde gitmesi gerektiğini bilir. Fakat ülkemizdeki sağlık politikalarından tutun, doktorlarımızın almış oldukları eğitime kadar daha bir çok faktör sezaryen oranlarımızı yükseltiyor. Böyle olunca da bizim gibi biraz işin içerisinde olan insanlar için süreç oldukça zorlaşıyor.
Öncelikli isteğim bana, bebeğime ve zamana karşı saygılı bir hekim ile yoldaşlık etmekti. Bu cümleyi çok önemsiyorum, aynı zamanda Doğal Doğum kitabından altı çizili cümlelerim arasında olan bu SAYGI olayı bugünün hekimlerinde maalesef pek görülmüyor. Zira almış oldukları operatörlük eğitimi gebeye veya bebeğe sürekli müdahale edilmesi gerektiği, patolojik bir beklenti içerisinde olma hali üzerine...böyle olunca da anne ve bebek için doğal sürecinde akan bir doğum yerine müdahaleli sezaryenler oluşuyor. Ve sonrasında annelerin doğum sonrası oluşan keşkeli doğum söylemleri...
Sezaryen bir kurtarma operasyonudur öncelikle bir doğum şekli değil. Bunu iyice kabul etmemiz gerekiyor.
Bu olmasın diye 3 ay doktorsuzluğu göze alarak araştırma, geliştirme süreçlerimi devam ettirdim ve Keşkesiz Doğum Merkezleri'ni araştırmaya ve takip etmeye başladım.

Keşkesiz Doğum bir felsefe...ne yazık ki kadın doğumda gelinen noktaya karşın bir grup hekim bu gidişe dur demek adına normal doğumu bu başlık altında desteklemeye koyulmuşlar.
Bu merkezlerden birinde özel bir muayenehane de gebeliğimin takibine başladım. Doğal Doğum kitabıyla da orada tanıştım. Doktorum öncelikle okumam gereken kitap olduğunu söyledi.
Eşimde bende bir çırpıda okuduk. Oldukça güzel, bilgilendirici ve teşvik edici bir kitaptı.



Keşkesiz Doğumcular genelde karşılarındaki gebeyi normal doğuma hazırlayan, ikna eden, varsa korkularını anlamalarını sağlayan ekiplerden oluşuyor. Ekiplerden diyorum çünkü süreç; doktor,ebe, psikolog ve gebe ile birlikte yürütülüyor. Doğumun sadece biyolojik değil psikolojik süreçleriyle de ilgileniyorlar ki bu gerçekten çok önemli...
Çünkü benimde derinden hissettiğim, gözlemlediğim bir şey oldu ki toplumsal olarak çok kötü, korkunç bir doğum hipnozumuz var. Ve siz eğer çok fazla uyanık-ayık değilseniz muhakkak bir köşesinden bu zehri alıyorsunuz.
En basitinden örneklendirirsem 12 yaşındaki bir kız öğrencime sence doğum ne demektir? diye sordum.
-Bir kadının avaz avaz çığlıklarla, acı içinde kıvranırken hastaneye gitmesi sahnesidir dedi!!!
İnanılır gibi değil.
Yarın bir gün biz bu kız çocuğunun doğum yapmasını bekleyeceğiz öyle mi?
Görsel medya sayesinde bilinçaltına verilen bu mesaj yarın çok daha farklı korkularla birleşerek düşünmeden kadınları sezaryene sevk edecek- ediyor.
Sadece görsel medya ile bitse iş keşke...etrafınızda doğuma dair nesillere güzel olumlamalar anlatan kadın gördünüz mü?
Ben bu süreçte neredeyse hiç görmedim.
Kimsenin böyle bir bilinci yok...karşılarındaki gebeye doğumun nasıl da zorlu olduğunu, sancıların ne denli dayanılmaz olduğunu, anneliğin ne kadar hırpalayıcı olduğunu söylemekten başka sürece kimsenin pozitif bir katkısı olamıyor. 

Tüm bunlarla aslında hiç farkında olmadan doğuma karşı negatif hipnoz ile başlıyoruz. İşin en vahimi bunun hiç farkında olamadan bilinçaltımızda depolanması...Doğum anı ise bilinçaltının gün yüzüne çıktığı yer!
Benim bu tarz korkularım olmasa da toplumda kollektif bir bilincimizin olmayışını gözlerimle gördüm. İnsanlarla ve hatta en yakın sevdiklerimle dahi bu mevzuları bilinçaltımda korku uyandırmamak adına konuşmak istemedim. Etrafımda konuştuklarında da duymamayı başka şeylere kanalize olmayı denedim.
Ne acı!

Keşkesiz Doğumculara dönersek takip edilen felsefe işte tüm bu zehirlenmişliklere karşı başlatılan bir fizyolojik durum desteği.
Dikkatimi en çok çeken de bu farkındalıkla gebelerin bilinçaltı temizlikleriyle de ilgilenmeleriydi.
Psikolojik destek almak bir gebe için bence muazzam bir deneyim. Bunu illa doğuma dair düşünmeyin. Doğum sonrası, lohusalık, annelik tecrübesi vb alanlarla ilgili de çalışıyorsunuz. Nihayetinde ilk defa anne olacak bir kadın bir bilinmezle karşı karşıya ve bunu içgüdüleriyle yapabilse de mental ve ruhsal açıdan bazı duyguları yerli yerine koyabilirse sağlıklı bir ebeveyn olabiliyor. Bu kısma dikkat, bilinçaltımızda neler yattığını bilmiyoruz. Ve bu hamilelik- sonrası hormonların da etkisiyle gün yüzüne çıkıyor. Bu süreçte bir kadın doğum uzmanı kadar etkili olmalı psikolojik olarak alacağınız destek.

Geç de olsa doktorumu da ekibimi de bulmuştum. 1.trimester'ı biraz araştırma biraz okumalarla geçirsem de 2.trimesterdan itibaren aktif olarak Keşkesiz Doğum Merkezlerinden birinde kontrollere başlamıştım.

2.trimester yani 4-6 ayların olduğu dönem yine halk arasında 'hamileliğin balayı' diye adlandırılsa da benim için hiç de öyle değildi mesela. Demek ki bu söylemlere inanmamak gerek herkesin seyri başka oluyor.
Böbrek kumu döktüğüm, midemde adeta bir deliğin açıldığı ve her ay 5 kilo alarak ilerlediğim, şekerimin olmasından şüphelenilen bir dönemdi. Yani aslında en rahat olduğum dönemi teşkil etmiyordu. Ayrıca 2.trimester hormonal olarak değişikliklerin en belirgin yaşandığı dönem.
Kaygı düzeyim hiç bir zaman çok yükseklerde olmamasına karşın elimle tutarcasına kaygı sentezlediğimi hissediyordum.
Tüm memelilerde görülen yavru bakımı için bu kaygı olması gerekiyor ki evladınızı koruyabilesiniz. Hormonlar kaynaklıydı. Bunu biliyordum fakat bünyenizin alışık olmadığı bir kaygı oranını insan nasıl yerli yerince oturtabilirdi psikolojisinde?
Bu süreçte çalıştığım konulardan biri de buydu.
(Sezen Aksu'nun sözü ne hoş;
Anne olmak : ''Endişe kulübüne hoşgeldiniz!'')
Yani hem hormonlar hem duygular şaha kalkıyor bu aylarda.

Bu kadar psikolojiden bahsetmişken Doğal Doğum kitabında altını çizdiğim çok önemli bir kısım da doktor ve ebelerin de psikolojik temizlenme geçirmeleri gerektiğiydi (altını çizdiğim satırların başıma geleceğini o zaman bilemiyordum tabii).
Doktor ve ebelerin yaşadıkları uzun soluklu doğum hikayeleri sonrası zihinsel olarak formatlanarak diğer hikayelere başlamaları gerekliliğini anlatıyordu Dr.Hakan Çoker. 
Sürekli gebelerin ruhsal durumlarına dikkat çeken Keşkesiz Doğumcular ekibinde (benim denk geldiğim) aynı özen ve titizliği görememiştim oysa. Bazı taşlar yerine oturmuyordu. Her gelen gebeye aynı şeyler söyleniyordu. Halbuki her gebenin ne bilgisi ne tecrübesi ne de ruh hali birbirine benziyor bence. Mesela benim doğum korkularım olmamasına karşın bana korkan bir gebeye yapılan muameleler yapılıyordu. Hekimime sonuna kadar teslim olsam da psikogenetik çalışan biri olarak yaptığı söylevsel hataları görebiliyordum. 
Normal doğuma kitlenmiş olarak ilerlenilen bir sürece girmiştim.
Ebemin girdiği her doğum sonrası zihnen oluşan travmasını gözlemleyebiliyordum.
Ve bir yerde inceldiği yerden koptu ilişkimiz. 
Karşınızdaki ekibin sizi iyi analizleyerek yönlendirdiğinden emin olmak gerekiyormuş bu süreçte. Benim doktor ve ebemle yaşadığım en büyük sıkıntı bu oldu. 
Dozu hep biricik tutmak gerekli bu tarz ilişkilerde. Mümkün mü? İnanın emin değilim, sağlık sistemimiz buna ne kadar izin verebilir?
Her gebe farklı bir insanı temsil ediyor nihayetinde.
3. trimesterdaydım (oldukça atraksiyonlu son 3 ay dönemim).
33.haftamda öylece kalmıştım...
Zuhurata imanım tamdı. Aklımın hayalimin ucundan geçmeyecek şey başıma gelmişti. Bu kadar ileri bir haftada doktor değiştirmek benim yapımdaki biri için zordu.
Kısa bir üzüntünün akabinde hızlıca toparladım ve yeni bir doktor arayışına giriştim.
O esnada kendime bakınca...negatif normal doğum hipnozlarından kaçarken aslında bambaşka hipnozlara tutulduğumu farkettim. 
Bu sefer de normal doğumcular tarafından bir baskı kurulmuş gibiydi üzerimde.
Sezaryene karşı bir tutum geliştirmiştim resmen!
Oysa yola çıkarken böyle bir düşünceye sahip değildim. Olması gerekenlerin olması üzerine titizleniyordum sadece.
Mümkünse, normal doğum yapmak istiyordum evet.
Mümkünse, doğumda doktorumdan ziyade ben söz sahibi olacak taraf olmalı, doğumuma sahip çıkmalıydım, evet.
Ama hep mümkünseydi!


Dozajı gebeye özgü tutmadıkları için bendeki normal doğum isteği üzerine biraz fazla doz alımı sonuçları görülüyordu.
İşte tüm bu süreçlerde psikolojinizi yönetebileceğiniz bir yardımcı gerçekten çok önemli.
Doktor ve ebem ile yollarımı ayırsam da psikoloğumdan hiç ayrılmadım.

Akabinde tanıştığım Dr. Ayşe Duman ise muazzam bir dokunuş ile tüm zihnimi temizledi diyebilirim. Temizlik kirlenen yerde yapılır, evet zihnen çok kirlenmiştim.
Dr. Ayşe Hanım doğuma holistik yaklaşımı ile bambaşka bir perspektif kattı ufkuma.
2 kitabı var; Kolay Doğum ve Kadınlığın Keşfi adında...
Tüm gebeliğim boyunca bana en iyi gelen kitaplardı diyebilirim. Dinginliğe, sekinete eriştim sanki bu kitaplarla.
O kadar bilgi,tıp, biyoloji, keşkesizler felsefesi falan derken her şeyi silmeyi ve gevşemeyi farkettim. 
Kadın Doğum üzerine olan çarkları çok daha net gördüm. Kendime döndüm ve bunca araştırma geliştirmenin akabinde ilmel yakin bilişin ötesine geçebildim. Bunu bana sağlayan olduğu için Ayşe Duman'a minnetim bir başka.

Sonuç olarak doğuma dair geldiğim nokta; doğumu gerçekleştirecek olan kişi sizsiniz, kimse sizi doğurtmayacak bu nedenle ne kadar bilinçli-bilgili olursanız o denli farkındalıkla sürecinizi yönetebilirsiniz. Böylece karşınızdaki hekiminizden de yük almış, sorumluluk paylaşmış olursunuz.

Bu yüzden 33.haftadan sonra seçilecek doktorda çok daha farklı şeyler aramaya başladım.
Nihayetinde doğum normal şartlarda benim gerçekleştireceğim bir eylemdi. Sezaryen ise bir kurtarma operasyonudur ki o raddeye gelindikten sonra zaten her kadın doğum uzmanının oldukça basit şekilde yaptığı bir ameliyattı. 
O zaman?!
Doktorun varlık nedeni herhangi bir patololoji durumunda önem arz ediyordu.
Böyle bakmak ve teslim olmak gerek düşüncesine haiz oldum (becerebildim mi belli değil)
O yüzden daha kolay ulaşabileceğim, mümkünse bir hastane çatısı altında olan ve son dönemece kadar normal doğum isteğime saygılı bir doktor bulursam sıkıntı yoktu.
Buldum da...

Fakat şunu da göz ardı etmemeli ki en çok dava açılan hekimlerin başında kadın doğum uzmanları geliyor. Bu nedenle ekseriyeti risk almadan daha garanti yöntemleri tercih ediyorlar.
Doğum bir kara kutu... Nedeni nasılı bile henüz bilinebilmiş değil. Her kimsede de sürecin değişik işlediğini düşünürsek aslında doktorlarında yapabileceği çok bir şey yok gibi...
En güzeli seyre durmak...hani şimdilerin popüler deyişi gibi akışta kalmak...olup bitene sadece seyirci kalabilene ne mutlu!



Dr. Ayşe Duman'ın kitaplarına gelince... Kolay Doğum kitabı her gebenin muhakkak tıbbi ve bakış açısal olarak sahip olması gereken bilgileri içeren bir doğum kitabı. Fizyolojik olarak süreci anlattıktan sonra holistik yaklaşımlarla devam ediyor Ayşe Hanım. Yani hem biyoloji hem psikolojinizi ele alıyor aslında. EFT (Emotional Freedom Tecniques) teknikleri ile de yakından ilgilenmesi benim daha da dikkatimi çekti. Kitap içerisinde doğuma dair telkin cümlelerinden tutun, doğum esnasında okunacak ayetlere, hadisler ışığında yapılması gerekenlere kadar bir çok şey bulabiliyorsunuz.

Bu arada Ayşe Hanım'ın insana huzur veren enerjisinden bahsetmeden geçmek istemiyorum. Gebesiyle evvela konuşmak istemesi, muhatap kabul etmesi, ona done verecek sorular sorması, önemsediğini hissettirmesi ve sonrasında muayene etmesi insanı oldukça özel hissettiriyor. Bunu yakalamamız lazım sağlık sistemi olarak; doktorların karşılarındaki hastaları, gebeleri muhatap kabul etmeleri, önemsemeleri...
Bu süreçte şunu da çok net gördüm ki tıpta çok az bilimdalı var psikoloji ile doğrudan bağlantılı olan bunlardan en belirgini belki de Kadın Hastalıkları ve Doğum uzmanlığı. Buna dikkat eden hekim sayısının azlığı ise oldukça manidar!

Dr. Ayşe Duman'ın kitaplarına geri dönersek...yazarın iki kitabınında gebeliğin 36. haftalarında okunmasının çok etkili olacağına inanıyorum. Son dönemeçlerde okunmalı ki gevşemenize yardımcı olsun.

Diyebilirsiniz ki bütün bu kitaplar ve hekimler normal doğumu desteklerken farkları nedir?
Dr.Ayşe Duman bana ilk bu soruyu sormuştu. Keşkesiz Doğum Merkezleriyle benim doğuma bakış açım paraleldir neden beni tercih ettiniz? 
Cevabını aslında kendisi kitabında yazmıştı;
Alacağınız desteklerin sizi orjinal tasarıma götürmesine, özünüze dönüş için fırsat olmasına özen gösterin. 

Benim cevabım ise şöyle oldu; çok ince bir fark aslında Keşkesizler ile holistik yaklaşım arasında. Amaç aynı olsa da kullanılan yöntemler açısından Keşkesiz Doğum felsefesi biraz daha yüzeyde kalıyor. İçsel yolculuğunuza hizmet etmiyor. Doğuma holistik yaklaşım ise çok daha bireysel. Derinlik ve farkındalıkla yaklaşıyor size.

Kolay Doğum kitabı gebelikten başlayıp, doğum ile devam etse de lohusalık ve anneliğe de dokunuşlar yapıyor.  Bir evladın anne babası üzerindeki en önemli haklarından bir tanesi isim hakkıdır. O yüzden islami açıdan anne-baba güzel manada bir isim koymak mecburiyetindedir. Ayşe Hanım buna değinirken Ahmet Hamdi Tanpınar'ın çok güzel bir cümlesini nakletmiş unutmak istemediğim bir cümle olarak dursun burada;
; ''Ceketinize veya boyun bağınıza eskiliği veya güzelliği yüzünden bir ad verin, derhal hüviyeti değişir, bir çeşit şahsiyet olur.'' alın size sözlerimizin, isimlerimizin, lakaplarımızın enerjisi, EFT tekniklerinin sanat ile buluşması :). 


Kadınlığın Keşfi kitabına gelirsek. Bu kitap doğumdan ziyade adından da anlaşılacağı üzere daha çok üzeri örtülen, maskülenleştirilen kadınlıklarımızın keşfiyle alakalı. Ben çok istifade ettim kitaptan. Müslüman Kadının Kariyer Planlaması konulu seminerlerimin tamamlayıcısı niteliğindeydi. Kariyer, evlilik, annelik bunları bir potada eritmekte zorlanan, düşünen, okuyan kadınların dertleriyle alakalı bir şeyler yapmak gerek diyen dertli kadınlardan biri Ayşe Hanım. Tüm bunların etkisini de jinekolojik olarak bilimsel anlamda gözlemlemiş.

''Zihinsel algılarınız fıtri programa ne kadar uzaksa, bedeniniz o kadar etkilenir.''
Aslında hastalıklarımızın birçoğunun zihinsel olduğuna dikkat çekiyor.
Sorunlara dikkat çekerken çözümlerini de sunuyor kitabında. 
Özellikle insanın kendini keşfine dair çıktığı yolculukta telkinlerin, EFT tekniklerinin faydasından bahsediyor.
Bilinçaltımızdaki kötü yazılımları silerek işe başlanabileceğini öne sürüyor. Bu yazılımlar bizde nasıl oluyor derseniz?
''0-10 yaş aralığında oluşan yazılımlar kişinin inançları haline gelir.'' diyor.
İnançlarımızda yazılımımızı oluşturuyor.

EFT Tekniklerini bir cümle ile açıklamak mümkün olmasa da özetle; sıkışmış enerjilerden arınarak, doğru telkinlerle insanın doğru enerjileri doğru yerlere yüklemesi gibi düşünebiliriz. Bu yüzden yazar;
''Sıkışmış enerjilerin ifadesi bazılarımızda migren, kalp çarğıntısı, yeme bozulukları, madde bağımlılıkları, kimilerinde kaygı bozukluğu, gelecek endişesi, titizlik, mükemmeliyetçilik bazen de şiddet, şiddetli geçimsizlik, cinsel fonksiyon bozuklukları olarak karşımıza çıkar.''diyor.

Enerji= duygu+düşünce+davranış toplamından ibarettir. O zaman bu enerji işiyle biraz fazla ilgilenmemiz gerekmiyor mu sizce de?

Parmak uçlarınla vücudunun akupunktur noktalarına dokunulması( masaj veya vuruşlarla)  yoluyla EFT uygulanır.
Bu telkinler ve enerjiler arasında dua tabii ki başrol oynuyor.
Duke Üniversitesi'nin anjiyo operasyonu geçiren 750 hasta üzerinde yaptığı araştırmada duanın iyileştirici gücü bilimsel olarak kanıtlanmıştır (Results of First Multicenter Trial of Intercessory Prayer, Healing Touch in Heart Patients, July24, 2005).

Dua okuyan kalp hastalarının, ameliyat sonrası birkaç yıl içinde ölüm oranlarının yüzde 30 daha az olduğu tespit edilmiştir.
Her sabah 10 şükür cümlesi kurarak güne başlamak ve uyumadan önce 10 şükür cümlesi kurarak uykuya geçmek iyileşmek için yapılması gerekenler arasında yerini aldı bende.

Her bir düşünceyi formatlamak pratik bir işlem değil elbette. İşin sevindirici tarafı , çekirdek düşünce kavramı! Sabah gözünüzü açtığınız andan itibaren ilk düşündüğünüz 5 düşünceye 'çekirdek düşünce' denir. Bu düşünceler 68 saniyede kendilerine benzer 15-20 düşünceyi kendilerine çekerek bir düşünce bulutu oluştururlar. Bu düşünce bulutu da kimyasal reaksiyonları ve bedenin davranışlarını oluşturur.

Bu bilgilerle öncelikle günümüzü planlama pratiği ile işe başlayabiliriz.
Sabah kalktığınızda tüm bunlara derinden şükredin:
-Gözünüzü açtığınız an aldığınız nefese

-Bedeninizdeki kirli havayı nefesinizle kolaylıkla verebildiğinize
-Çatının altında uyandığınız güne, yeni fırsatlar için uyandırıldığınız güne
-Mesanenizi boşaltabildiğinize
-Karnınızı doyurabildiğinize
-Yürüyebildiğinize
-Kadın olduğunuza
-Adet görüyorsanız, hamileyseniz, anneyseniz, menopozdaysanız....
Yani aslında hergün çok normal karşıladığımız, farketmediğimiz her şeyin farkındalığına bir daha erişmek.. şükür cümlelerini sadece dilimizle söylemek yerine resmi zihnimizde de görmek, mutluluğu kalpte hissetmek duygu ve düşüncelerimizi pozitif etkileyecektir.



Sonrasındaki kitabımız Dr. Kağan Kocatepe'nin 9 ay 10 gün Hafta Hafta Hamilelik ile devam edersek...

Hafta hafta tüm hamileliğinizi takip edebileceğiniz bir kitap.
Bir başucu kitabı da diyebiliriz bu kitaba, hamileliğe hazırlık, hafta hafta hamilelik takibi, doğuma dair her şey, lohusalık dönemi, yenidoğan ve bakımına dair bir çok konu mevcut. 
Biraz fazla ayrıntı var kitapta, her şey olağanca açıklığında ve tıbbi bir özet şeklinde sunulmuş okuyucuya. Bilgi ile tatmin olan bir yapınız varsa çok şey öğreneceğiniz bir kitapken bu kadar şeyi bilmek neyime yarayacak diye de düşündürebilecek ayrıntıda (biyolojik açıdan).
Anne adayının psikolojisi düşünülerek veyahut herhangi bir yönlendirme düşünülerek yazılmamış çok daha mesleki.
Dili ne hafif ne de ağır. 
Yine de herkesin özellikle sağlıkçı olmayan kimselerin çok rahat okuyup anlayabileceği bir kitap değil bence...
Ayrıca riskler, hastalıklar ve yöntemlere dair de çok fazla ayrıntı var.
Her şeyi özellikle riskleri, hastalıkları bu denli okumanın bence sürecinize hiç bir faydası yok. Bilakis herhangi bir şüpheli durumunuzda obsesyona bağlayabilir insanı bu kadar bilgi.
Çok mu beğendim?
Hayır.
Kadın doğum uzmanlarının ne denli ekolleştiklerini de artık bildiğim için Dr.Kağan Kocatepe'nin benimsediği bir çok yöntemi ,benim yatkın olduğum ekolden uzak buldum.




Gelelim son kitabımız bir gebe klasiği olan Ayşe Önerin meşhur Hamilelik, Doğum ve Bebek Bakım Kitabı' na...tabiiki her anne adayının evinde olması gerektiğine inandığım bir kitap çünkü her şeyden önce ebe, hemşire, doğum koçu, yılların tecrübesi Ayşe Öner'in bilgisine çok güveniyorum.
Literatürü hala yakından takip ediyor oluşu, dünyadaki gelişmelerden haberdar olması ve kendini sürekli güncellemesi sebebiyle onun bilgisi insanı teskin ediyor ve yatıştırıyor.
Dr. Kağan Kocatepe' nin kitabındansa aynı içerikleri çok daha keyifle okuduğum bir başucu kitabıydı Ayşe Öner'in kitabı benim için.
Bir kere kitap dizaynı bile çok daha çekici ve okuması kolay. 
Çok basit, herkesin anlayabileceği bir dil kullanılmış, bir çok bilgi oldukça yüzeysel verilmiş . Yeteri kadar da denebilir sanırım.
Pratik bilgilere dair en çok istifade ettiğim kitabım Hamilelik, Doğum ve Bebek Bakım Kitabı oldu. 
(Ayrıca bu  kitapta da ama az ama çok bebek bakımına değiliyor. Bebek bakım kısımlarına dair çok daha farklı kitaplar var okuduğum ve paylaşacağım o nedenle bu kitaplar aslında benim için daha çok hamilelik ve doğum süreçlerini kapsayan kitaplardı).

Bu tarz kitaplar çok fazla bilgi içerdiği ve benimde altını çizdiğim, önemli olduğunu düşündüğüm çokça satırlarım olduğu için hepsini yazabilmem maalesef mümkün değil.
Biyolojik ve tıbbi bilgiler yerine ruhuma dokunan yerleri aktarmaya çalıştım. 
Bir bilgi havuzunda yüzüyor gibi hissettiğim çok zaman oldu.
Bu yüzden dönülesi kitaplarıma evvela ayraçlar koydum. Sonrasında benim için çok kullanılası olan, doğum esnasında yapmam gerekenler vb başlıklarda bir küçük defter tutmaya ve not etmeye başladım. Böylece bu bilgi hangi kitaptaydı nasıldı gibi şeyler yerine hep defterime doğru uzanır oldum.
(Zira hamilelik, doğum, lohusalık, bebek bakımı gibi konular başlı başına deniz derya iken ipin ucu nerden nasıl tutulabilir ki?)
Tek bildiğim şu süreç zarfında bu konulara dair devirdiğim kitaplar, eğitimler, seminerler vs...beni bu konularda eğitim verebilecek düzeye getirdi. Konulara dair temel tıbbi bilgileri biliyor olmak, üzerine baya bir şey koymamı sağladı sanırım. Bu yüzden rahatlıkla şunu söyleyebilirim ki tüm bu sürecinizi doğru kaynaklar, doğru kimselerle muhatap olarak tamamlayın. Hele ki doğru bilgiyi süzebilecek alt yapınız yoksa her kaynağa ve söyleme mümkünse inanmayın.
Çünkü bu mevzularda hemen hemen herkesin bir fikri var. Etrafımda hiç olmadığı kadar bilir kişi gördüm bu süreçte. Her kadın kendi deneyimlerini en doğrusu en yaşanılası olarak sunuyor size bunu yaparken iyi niyetli olsa da sizin bilinçaltınızda aslında nelere sebebiyet verdiğini bilmeden yapıyor.
O nedenle öncelikle şunu çok iyi telkin etmeliyiz kendimize; her kadının hamileliği, doğumu, lohusalığı ve dahi anneliği şahsına münhasırdır. Her birimizin nasıl ki sureti farklıysa, biricikse, dünyada bir tane daha yoksa ozaman hepimiz bir o kadar farklı deneyimlere açığız demektir. Bize anlatılanlar gibi olacak diye bir şey yoktur. Hatta mümkünse anlatılanlar gibi olmasın da!

1. trimester, 2. trimester derken son 3 aylar dönemi 3.trimesterım çok okumalı(bu dönemdekiler daha çok doğum sonrasıyla alakalı), biraz gel-gitli geçse de sonunda teslim olup bırakma noktasına gelebildim. 
Gevşeme ve nefes egzersizleriyle daha da rahatladım diyebilirim.
Doğuma hazırlıkları, bitmeyen alışverişleri, koşturmaları son evreye bırakmıştım. O yüzden biraz yorucu oldu ama büyükler bebek hazırlıklarının son evrede yapılmasının daha doğru olduğunu söylüyorlar.
O kadar ki doğum çantam bile 38.haftada kapıya kondu :) !
Hazırlıklar falan filan derken en kısa hissettiğim dönemim 3.trimesterım olacaktı ki 41+4 de bu yazıyı yazmamış olsaydım :)
Evet 42. haftamdayım. Bir çok kişinin görmediği bir hafta bu, doğumun ekseriyet 39-40. haftalarda olduğunu düşünürsek!
İri bir bebek beklediğim için gelişinin 38. hafta civarı olmasına hazırlanmışken üzerine tam 1 ay koyduk.
Sabır kelimesi...Allahın sabredenlerle beraber olması gibi bir çok telkin cümleleri kurmaktayım.

Genel olarak 36. haftadan sonrası fizyolojik olarak zormuş diyebilirim kendi adıma. Ağırlaşma, hareket kısıtlılıklarımın hepsini 36. haftadan sonra yaşadım. Buna can kurban denilebilir çünkü bir çok kişi gebeliğinin çok daha öncelerinde yaşıyor bunları.
36. haftadan itibaren yavaş yavaş ödemlerim başladı yine çok ağır olmamakla beraber.
Yani ben hamileliği aslında 36 dan sonra hissetmeye başlamıştım hamd olsun.
40. haftadan sonra ise şişen el ve ayaklarımdan ziyade psikolojik zorluk başlıyormuş.
Gelmeyen ağır vasıta bir kızım olunca... ağırlaşan bedenin yanı sıra çelik gibi sinirlere sahip olmak gerekiyormuş.
Her gün arayıp doğum haberi almak isteyen sevdicekleriniz, bundan etkilenmemek için uğraşan duygularınız, zihinlerdeki neden sorusuna cevaplar vs vs...
Velhasıl her hamileliğin yaşadığı zorluklar da kolaylıklar da kendine özgü ve biricikmiş. Bizim sıkıntımız da şu son 2 haftacık olup 2 ay hissedilen bekleyiş ve sabır oluversin. Çok şükür...

(Hac:5)

Ey İnsanlar! Eğer yeniden dirilmekten şüphede iseniz, şunu bilin ki, biz sizi topraktan,sonra nutfeden, sonra alakadan (aşılanmış yumurta), sonra uzuvları (önce) belirsiz, (sonra) canlı et parçasından (uzuvları zamanla oluşan ceninden) yarattık ki size (kudretimizi) gösterelim. Ve dilediğimizi belirlenmiş bir süreye kadar rahimlerde bekletiriz, sonra sizi bir bebek olarak dışarı çıkarırız.

Uzun oldu, vakit aldı...okuyan herkese Eyvallah.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder