Gezgin…
İki sene önce edindiğim bir kitap olsa da kısmeti bugüne
olan bir kitap…
Senelerdir Sadık Yalsızuçanlar okumaya niyetlenir de amel
edemem bir türlü. Vardır bir sebep der üstelemem. O sene fuarda niyet ettim bir
Sadık Yalsızuçanlar kitabı ile eve döneceğime… hiçbir önizlenimim ,bilgim
olmadan Gezgin’i aldım. Öyle ki arka kapağına yazılanları dahi okumadan…Normalde
hiç böyle bir şey yapmadığım halde... 2 sene boyunca kitaplıkta kitap mı demlendi fakir mi demlendi
bilinmez. Demlenme dönemini atlattıktan sonra nihayet kavuştuk…Ama ne kavuşma…
Gezgin ile 1 aydan beri uğraşıyorum desem inanırmısınız
muhterem kârilerim… Evet tam bir aydır kitabı anlamaya çalışıyorum. Ağır ağır okuyor. Muhakkak notlar alıyorum.
Dönüyorum bir daha okuyorum. Zira kitabı ilk elime aldığımda yarısına kadar
okumuş fakat anlamam gerekenleri anlayamamıştım.Bu Gezgin de nasıl bir adam diye
düşünürken kitabın arka kapağında İbn-i Arabi hazretlerinin hayatı olduğunu
görünce, estağfirullah deyip bırakıp yeniden başlamaya niyet etmiştim…
Zatı muhterem efendimin Sadık Yalsızuçanlar’ın başka bir
kitabı için şöyle bir yorumu olmuştu : ‘’kitabı
çoğu kez kontrolüm altında tutmaya zorlandım.’’ İşte Gezgin’i okurken de fakir aynı durumu
yaşadı. Zira gerçekten ağır bir kitaptan bahsediyoruz.Kitabın ağırlığı dilinden dolayı değil muhteviyatından mütevellit. Roman türü olsa da
karakter İbn Arabi hazretleri iken ne kadar normal bir roman olabilir sorarım?
Neden o kadar süre bekletildim. Neden alsam dahi okumak için
demletildim. Neden ikinci kere dönmek için bekletildim. Ve neden İbn Arabi hazretlerini
okadar okuduktan sonra fark edebildim. Şimdi hepsini birer birer çözümlüyorum.
Hikem’i okumak için hazırlık yaparken bunu okumadan geçmemeliydi. Ve bildim ki Hikem'i okumaya biraz daha vakit var…
(Validemin dediği gibi; ‘’ bizim zamanımızda İbn Arabi
hazretlerini herkes okumamalı derlerdi.’’ Bu zamanda da o zamanda da o alt yapı hazırlanmadan girmemek lazım bu denli derin sulara.)
Girizgâhı bu şekilde olan bir kitabı nacizane tanıtmaya çalışayım efendim…
Tasavvuf ile ilgili bilgi sahibi olmayan, okuması gereken
eserleri okumayan bir kimse, kesinlikle bu kitap ile henüz tanışmasın… Çünkü
yazar çok üst perdeden sesleniyor okuyucuya. Tasavvufi terimlerin hiç birini
açıklamıyor. Misal Hıllet makamı,Sekinet,Kibrit-i Ahmer düzeyinden bahsederken
bunların ne demek olduğunu herkesin bildiğini farzediyor. Bu sebepledir sanırım
İbn Arabi sözlüğü vardır .Fususul Hikem okunurken ayrıca edinmemiz gereken…
Şeyh-ül Ekber’in sırlarını anlamak herkesin payına sır
olsun.
Bildiğiniz üzere Resullullah(s.a.v) bize Allah’ın 99 ismini
işaret etmiştir. Oysa Allah 99 isimle sınırlı değildir. Sadece o 99 tanesi vardır ki onları çok zikrediniz
diye buyurmuştur. İbn Arabi hazretleri de binaenaleyh Allah’ın 10 bine yakın
esmasını müşahede edip hepsininde gölgesinde Resullulah’ı gördüğünü
söyler.(bknz Futuhat-i Mekiyye 66.bölüm) İşte bunlardan biri olan Ebt ile
karşılaştım Gezgin de.Elif Be ve Te…Manasını kitabı okuyacaklara havale edelim.
Hani Elif dahi bir suretti belki suret olmayan sadece bir
noktaydı ya ona binayen;
Kendisini elif
biçiminde ortaya koymadan önce, gizli bir gömüydü. Künhünde gözlerden örtünmüş
olan gizleri pek çok harfe yükleyerek açıklamadan önce, harfler, onun içinde
silik bir biçimde vardı. Lakin gerçeği kavrarsan, noktanın mürekkepten başka
bir şey olmadığını ve onunla aktarılmak istenenin mürekkebin kendisi olduğunu
görürsün.
Harfler mürekkebin
işaretleridir. Hiçbir harf yoktur ki mürekkeple boyanmamış olsun. Harflerin
rengi, mürekkebin boyasıdır. Harflerin boyası ise sadece yanılsamadır. Onların
içi, mürekkebin kalbindedir. Belirmeleri, mürekkebin izniyledir. Harflerin
yazgısını, mürekkep belirler. Ve O’ndan başka bir şey yoktur. Bunu iyi dinle
sorun burada çünkü. Onlar aynı değildir, sakın ola ki bu şudur, o budur deme.
Bunu söylemek çılgınlık olur. çünkü hiçbir harfin olmadığı zamanda sadece O
vardı. Ve harfler yok olduktan sonra da O kalacaktır yalnızca.Harflerin tümü
yok olacaktır,sadece mürekkebin yüzü kalacaktır sonsuzca. Harflerin göründüğüne
bakıp aldanma, onlar gerçekte birer gölgedir. Onlara bakarken gözlerin gördüğü
sadece mürekkeptir, bunu unutma. Hiçbir harf, mürekkebe ne bir şey ekleyebilir
ne ondan bir şey eksiltebilir. Nerede bir harf varsa mürekkebiyle birlikte
vardır.(mürekkebiyle hemhal olan harfler olmak duasıyla…)
Cennet herkesin dünyasında başka bir tanım. İbn Arabi
hazretlerinin cennet tanımına buyur edin:
İster dünya isterse ahiret
yurdu olsun, insanın kendi algısını silerek tümüyle O’na bağlanmasıyla ulaştığı
her menzile cennet denir.
Görmeyi öğrenmiş gözler için ne doğru bir söz:
Gezgin biliyordu ki ,
insan kimileyin kitabı, kimileyin insanı, kimileyinse doğayı okuyarak gerçeğin
yeni görünümlerine ulaşabilir.
İhsan nedir? Sorusunun cevabını ezber ettik eyvallah. Cevabı,
hayatına uyarlamak isteyenlere yani Allah’ı her an görür gibi yaşamak
isteyenlere bir çözüm öneriyor Gezgin …
Resulallah’ın nefsinizi
hesaba çekin öğüdünü kendilerine rehber edinen üstatlar hergün akşam, o gün
gün içerisinde ne yaptıklarını ne söylediklerini not ederlermiş. Kendilerini
fiileri ve sözleriyle hesaba çekerlermiş. İbn Arabi hazretleri buna bir de
düşüncelerini eklemiş !... düşüncelerinide hesaba çekince…
Ya Rabbi Onlar insansa biz neyiz? biz insansak Onlar nedir ?
diyemeden edemiyorum. Namazında aklına dünya ile ilgili bir şey düştüğünde
namazı tekrarlayan, ahiret ile ilgili bir şey düştüğünde ise sehiv secdesi
yapan…!
(Yaratılanın seyrinden Yaratan’ın müşahadesine henüz
geçememişlere himmet…Zatın zatî denizinde boğulmadan sırlara kim vakıf
olabilmiş.)
İbn Arabi hazretlerinin ilk hocası Müsenna adında bir
hanımefendi. İlk gelişimi onunla birlikte oluyor zatın. Müsenna hazretlerinin
İbn Arabi hazretlerine bir öğüdü var ki sanki bu zamana kadar ki tüm yanlış
anlaşılmalarıma,anlatamamışlıklarıma açıklama olacak mahiyette. Evlilik,
yalnızlık, yoldaşlık üzerine muazzam bir açıklama:
İnsanlar
yolculuklarını gerçekte tek başına yapıyor. Evet birlikte de yürünebilir, bu,
yine de insanın o yolu yalnız yürüdüğü gerçeğini değiştirmez. Yoldaki
işaretleri her yolcu kendi düzeyine göre anlamlandırır. Herkes yolda yalnızdır
ve yoldaşlık ettiği halde, onun tıpkı doğum ve ölüm gibi yalnız gerçekleştiğini
bilir. İnsanın bir sıçrama ânında ulaştığı mertebe, bu yalnızlığı
şiddetlendirir. Ulaştığı bir düşünce veya kavuştuğu bir duyguyu ötekiyle
paylaşmak sanıldığının aksine çok güçtür.çünkü o süreçte, insanın kişisel
çabası ve algı gücüdür, kendisine verilen bağışı elde eden. Allah kullarını,
Kendisi gibi Elif olarak yürütür. Elif, diğer harflerle nasıl bitişmiyorsa,
insan da bu ruhsal gezisinde yalnızdır. Eş yada yakın dost olan iki insana
gelince… Öyle sanıyorum ki bu bir birlşeme değil karşılaşmadır. Ruhlar, ezeli
mecliste birbiriyle tanıştığı için ve dünyaya insan bir yabancı olarak
düştüğünden, bu vahşi arzda eski bir tanıdığa rastlamanın verdiği bir
heyecandır söz konusu olan. Oysa insanlar duygularını birbiriyle değişmez,
sadece birbirlerinin yalnızlığına dokunurlar. Bu durumda eğer insanın vahşi
yanları belirir ve hırçın bir beraberlik olursa, ozaman iki ayrı insanın
birbirini yaralamasından söz edebiliriz. Yok bir ahenk içerisinde adımlarını
atıyorlarsa, bu zaten, Allah’ın gerçekleştirdiği bir uyumdur. Yoksa bir
birleşme değil. dokunma ve birbirinin ruhuna girmenin daima bir sınırı vardır.
O sınırı hiç kimse taşamaz. Allah Elçisi, evlendiği ve birlikte yaşadığı
kadınlarla üzerine yüklenen o dağdan ağır yükü paylaşabildi mi? !
...
Bunlardan arta kalan o kadar altı çizili,kenarı yıldızlı
satırlarım var ki muhterem kârilerim ancak size bunların sadece ufak bir
kısmını nakledebileceğim.Yazarın Var-Oluş’u
anlattığı paragraflardan tutunda Lam Elif birleşmesine kadar daha bir
çok satır bulacaksınız Gezgin’de kıymet içeren. Ancak her kıymetli olan sergilenmezse gizemi,büyüsü daha bir eftaldir zannımda.
Harici Karen’li efendim Veysel Karani hazretleri hakkında
bir bilgi edindim. Kendisinin bu dünyadaki duası insanlar tarafından tanınmamak
imiş. Rabbisi onun duasını öbür dünya içinde kabul etmiş ve diriliş gününde 70
bin melek Veysel Karani hazretleri suretinde kalkacakmış.
Ayrıca hazretin yetiştirdiği Sadreddin Konevi(k.s) de
kitabın son kısımlarında beliriyor. Beraber Mevlana hazretlerine kavuşmaları da
söz konusu. Ve evvelinde Gezgin’in Fas’a gidişi. Yine bir Âh düşüyor dilime.
Gönlüme ise bir damla su…
Değil miydi ki Allah’ın hoşnutluğu yolunda yücelmeyi
dileyen herkesin yolu, birgün mutlaka Fas’a düşerdi…
İnşallah...
Teşekkürler
YanıtlaSil