Simdi yuregimi isitacak bir cift kelamdi lazim olan,Nazan Bekiroğlundan...
Fakat kitabini bitireli cok oldu... Kitabi tanitan
yazimi ise beklettikce bekliyorum. Gunlerdir Settarhan dede ile Azam'ın
durumunu düşünüyorum. Settarhan dede Zehra nineyle evlendi fakat ya O'ndaki
Azam...
Ya Zehra nine,Celil Hikmet beye asik olmamış mıydı?...
Bunlarda kim mi diyorsunuz?
Nazan Bekiroglu'nun son romani Nar Agaci'nin
kahramanlari.
Maglum O;kaleminin mürekkebi ask olan yazar...
Yine ask akmis hocamin kaleminden.
O yazarken bu fakir hayat buluyor adeta... İçimdeki
seyyah ise gezilerine hep ortak.
Nar Ağaci seyehâtname tadinda yazilmis bir roman. Tebriz,
Yezd, Trabzon, Bakü,Tiflis,Batum,Taht-ı Süleyman derken Birinci Balkan Harbi'nde buluyorsunuz kendinizi...
Balkan harbinin bas kahramanlarindan Rusya... Her
millet Rusya’ya karşı diş biliyor;Cerkesler, Acemler,Azeriler,Türkler...Her
birinin derdi o ara sadece kendine, herkes kendi canının derdinde…
Batının kargaşası doğuyu da vuruyor,içeriden
vuruşlarla hemde.Aralarında ise Rusya’yı en fazla tanıyan,ceremesini ise çook
önceden çekmeye başlayan millet;biz Çerkesler. Balkan harbi öncesine denk
geliyor bizim vatanımızdan sürülüşümüz. O zamanlar Rusya henüz bölünmemiş, Osmanlının
son demleri,en acı günleri…
Hasılı harp günlerinin doğru tarih ile anlatılışıyla
birlikte kültürler arasında geziniyorsunuz.(Bu kültürlerden birinin, ucundan sizin kültürünüze değişi ne hoş imiş.)
O harp günlerinin en büyük acılarının yaşandığı muhacirliğe
gelince ise düğümleniyorsunuz. Nasıl dügümlenmezsiniz ki, fıtrat olarak yaradılışımız
muhacirlik üzerine kurulu. Hangimiz anavatanından ayrılmadı? Vatan denilen
toprak parçasi degil ki! Biz daha bezm-i ezelde ayrılmadık mı anavatanımızdan,ruhumuzun vatanından.Ayrılıklara zaten alışkın değilmiyiz galu beladan.
Bir ayrılık yetmezmiş gibi bir defa daha…bu sefer
gözünün gördüğü, elinin değdiği,gönlünün kaydığı her şeyi terkedip çıkıyorsun
muhacirliğe...Heyhat! Allah'ım nasıl günlerdi o günler.
Kıtlık... İnsanlar açlıktan kırılıyor. Kıtlık yetmezmiş gibi bir de kolera kırmaya devam ediyor. Yollarda başlarına gelmeyen kalmayan;yaşlıca hanımlar,evlatlar,torunlar...Bitmeyen yollar...
Bu fakir bilmedi hic muhacirligi ,yalniz
anneannesinden de az dinlemedi...Muhacirlik hatırası biliriz ancak.Balık kültürünü bilmeyiz ailece hatıra olarak.(
Kafkasyadan sürülürken,karadeniz üzerinden Osmanlı’ya gelen Çerkesler,karadenizin hırçınlığında
çok zaiyat vermişler bundandir anneannem bir gün balık koymamış ağzına." Onlar(balıklar)
benim kardeşlerimi yedi"düşüncesinden.)Bir nevi milletine karşı vefasıdır
bu nazarımda, alzhheimer olmak uğruna...Muhacirlikten kalan vefa mirası olarakta aktarılmış nesillere.
Vatanından kopmanın ne demek olduğunu bu fakir gibi nenesinden-dedesinden
öğrenen ve bunu hissedebilen bir yazar Nazan Bekiroglu. Sadece hissetmeyip
hissettirebilen ayrica.
Öyle ilmek ilmek örüyör ki romanini da. İste bu yağmurlu
ve soğuk günde aranan,içinizi ısıtacak bir kalem haline geliyor.
Kitapta bir cümle var ki görünce ‘etmeyin hocam’
diyorum. Hafız-ı Şirazi’nin Divan’ından en sevdiğim o cümle :
Dedi: Hafız bu da geçer.
Şaşırmıyorum.(Çünkü en sevdiğim kitapların en sevdiğim
satırlarını seçer genelde hocam.)
Lakin bir cümle var ki; çocukluğumda ilk ve tek
babamdan duyduğum babamın kendince ünlü olan cümlesi: ‘Sen ölmeyi bayılmak mı
zannettin?’diyor hocam
Bu sefer hayretimden ancak 'Eyvallah' diyebiliyorum.
Nar Ağacı’ndan çok sayıda altı çizili cümle
aktaramayacağım muhterem kârilerim. Bu kesinlikle altı çizilecek satır içermediği anlamına gelmiyor keza. Zira bu kitabın vuruculuğu cümlelerle değil daha ziyade kurgu
ile ve dimağda bıraktığı tad ile sağlanıyor denilebilir bu fakir adına…
Yanılmıyorsam Settarhan dedenin
duasıydı dua defterime not ettiğim :‘Bilirim ki kader yazılmış,defteri dürülmüş
kaldırılmış,mürekkebi de kurumuştur. Ama her an yaratma halinde olan da Sensin.
Öyleyse Sen yazılmış kaderleri bile geri çevirirsin. Benim kaderim işte az önce
geldi,karşıma dikildi. Çevirme benim kaderimi geri. Onu bana çok görme.’
Allah onu sana çok görmedi Settarhan dede,bunun böyle
olduğunu sende biliyorsun değil mi?
Hani Piruz’un babası demişti ya : ‘Bu dünyada çaresiz dert yoktur
oğlum yeter ki karşılığında feda
edebileceklerin olsun.’ diye onlar
dertlerine feda ettiler seni.Ama,ne dert!: Aşk…Sana,bana hepimizin feda oluşuna
değer be Settarhan dede… Aşk olsun O’na feda olsun…
Hem ki sen duymaz mısın Hafız’ın: ‘Hafız
kederlenme. Ulu Tanrı bir kapıyı açmadıkça bir kapıyı kapamaz.’ deyişini.
Ve biz Aşk’a meftun olurken
öğrenmedik mi ki ;
Bu kadar
sert sınanmak için ortada çok büyük bir aşkın olması gerekti; Allah’ın kuluna
aşkı. Ne kadar çok sevildiğini mi bilmek istiyordu? Ve ki bunca sert bir sınavı
da ancak kulun Allah’a duyduğu aşk katlanılır kılabilirdi.’
Bu yüzden başımıza ne gelirse Aşk’tan deyip Hu çeker
de acının Rabbine hamd etmezmiyiz…
Ne güzeldir Hu'nun makamı...
Velhasıl-ı kelam;Nar Ağacı nacizane tavsiye edile a dostlar.