Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar’ı elimde okuna dursun ramazana
giriyoruz. ''Ramazanda edebiyat okumak istemiyorum'' diyorum kendi kendime. Daha
istifadeli bir şeyler okumalı… Okuduğun da yaşadığın gibi bu aya yakışmalı…
Kitabı vesile kılarak rahmaniyeti yakalamalı.
Bu ayda idrak ve rahmaniyeti harmanlamalı diye düşünüyorum. Bu sebeple
Tutunamayanlar’a mola veriyorum.
Kütüphanemden ilgili kitabı seçtiysemde o sırada ablaların
bir tanesinden bir kitap hediye alıyorum. Adı: Ben Bilal…
Bu kitabı hediye edişinin sebeplerinden; yaşadığım
sıkıntıları bilmesi. Onunla dertleşirken hep ‘iyi dayanıyorsun’ der bana. Bende
'ya Hz.Bilâl abla?' derim…
Hangimiz inancı
uğruna onlar kadar zulûm gördü ki?
Tesellim;Bilâl efendim…
Ashabı okurken başka bir halet-i ruhiyeye bürünüyorum adeta.
Ruhum çıkıyor bedenimden, ozamanlara gidiyorum. Her yeri biliyorum sanki. Herkesi
çok evvelden beri tanıyorum sanki. Onlarla yaşıyorum gibi oluyorum. Bu yüzden
de sahabeleri okumayı ayrı bir seviyorum.
Ben Bilal kitabının yazarı Çağrı filminin ünlü senaristi
H.A.L Craig. Bir yabancı yazardan okuyacağım hasılı; islamın ilk müezzinini.
Vira bismillah koyuluyorum okumaya.İlk sahifelerde
başlıyorum yaşlarımı akıtmaya. Onu(Bilali) okuyan da, bilen de o yaşlar nasıl yerli
yerinde durur şaşarım!
Yazar Hz.Bilal gözünden, dilinden anlatıyor romanını…
Bildiğiniz üzere muhterem kâriler. Hazreti Bilal ile ilgili
bilgiler kısıtlıdır. Bu sebeple daha bir umutla beklenti içerisine kapılıyorum.
Lakin ilerleyen sahifelerde aradığımı bulamayacağımı anlıyorum. Zira bildiğimiz, Ümeyye faktörü ve Ammar’dan sonra direkt aleyhisselatü vesselamın hayatına
geçiyor yazar. Bildiğimiz olay ve halleri hazreti Bilal dilinden naklediyor.
Kitabın sonuna kadar bir umut acaba bilmediğim bir şey söyler mi diye
bekliyorum ancak nafile…Aslında yadırgamıyorum. 22 yıl Efendimiz sallalahu aleyhi vesellemin yanında yaşıyor hazreti Bilal. Hayatı elbetteki Efendimiz(s.a.v)'in hayatı ile paralel ancak yazar o güne bakarken de çok fazla hazreti Bilal'in rolüne girememiş gibi geldi fakire. Çünkü Bilâl efendimiz ile ilgili anlatılanlar çok sınırlı; nasıl müslüman olduğu, nasıl müezzin seçildiği, ezanı okurken seçtiği kelimelerin mühimmiyeti ve bir daha nasıl ezan okuyamadığı...Pardon Efendimizin vefatından sonra iki kere daha okuyabiliyor. Biri Kudüs de biri de yıllar sonra hazreti Hasan Hüseyin ısrar edince...
Çevirisinin ziyanlığı hususuna ise hiç değinmek istemiyorum.
Ancak şunu fark ediyorum. Bir yabancının bakışı ile bizimkisi çok da farklılık arz etmiyor. Kalplerimizde taşıdığımız nuraniyetin birliğinden olsa gerek, hissettiklerimiz aşağı yukarı aynı.
Ahmet Cemil Akıncı gibi bir kalemden sahabeyi tanıdıysanız,
İkram Arslan gibi bir varis ile devam edip Nuriye Çeleğen duygularıyla
beslendiyseniz bu kitap size de fazlasıyla soğuk gelebilir. Tek bir cümlesinde çok yakın hissediyorum
yazarı o da şu;
‘’(küfre düştüğümü düşünseniz de) Öldüğümde keşke Ebu Talip
yakınlığında olsam Allah’a…’’
Dileyene iyi okumalar diler, o rengi güzel, gülüşü güzel,
sesi herkesten güzele bir Fatiha istirham ederim…