Maksim Gorki…
Rus edebiyatının Tolstoy’dan sonra bana en samimi gelen
yazarı...
Asıl adı Maksimoviç Peşkov. Gorki; lakabı. Manası ise ;
acınası, zavallı…
Çok trajik bir hikayesi var bildiğiniz üzere Gorki’nin muhterem kârilerim… babası öldükten sonra
dedesinin yanında bir sığıntı gibi yaşamaya başlıyor ve 10 yaşında ekmeğini
kazanmak zorunda kalıyor. Bu da onu müthiş bir gözlemci yapıyor genç yaşında.
Okuduğu her şey ona Hristiyanlık ve yardımseverlik fikirleriyle şefkat ve
merhamet aşılarken, real dünyada olup bitenler, hiç de şefkat ve merhamet içermez Gorki'ye göre. Ne haklı…
Bu sebeple çok küçük yaşlarından itibaren kendisine
kitaplarla bir dünya örmüş. Benim Üniversitelerim'in de bir çok noktasında okuduğu kitapların etkisini görebiliyoruz Maksim Gorki'de.
Benim Üniversitelerim kitabı; yazarın hayatına girmiş,
çıkmış, iz bırakmış insanları anlatan, bir roman tadında akan otobiyografi
diyebiliriz. Kitabın ismi oldukça manidar bu ismi koymasındaki neden ; tanıdığı
her insanı kendine yeni şeyler öğreten bir üniversite olarak görmesinden
kaynaklı…
Ne yazık ki beğendiğim bir kitap olduğunu söyleyemeyeceğim.
Bu fakire oldukça yavan geldi üstelik. Kitabı alırken acaba hangi üniversite
değerindeki insanları anlatmıştır, tanıtmıştır umuduyla almıştım. Fakat hiç de
umduğum gibi çıkmadı…
Bundan mütevellit nacizane altı çizili satırlarımı nakledip,
okuma veyahut okumama kararını sizlere bırakıyorum muhterem kârilerim…
Öyle kötü ortamlar görmüş ki küçük yaşında yazar, bunu şöyle
dile getiriyor :
*…insanı insan yapan,
onun kendini kuşatan çevreye karşı gösterdiği dirençti.
Bu söze inanmak için çok kötü ortamlar görmeye gerek
olmadığını düşünüyorum keza sokağa çıkan her vatandaş için geçerli bu
durum. Evvel zamanda şöyle bir cümle
kurduğumu hatırlarım; ‘’ Bu çağda inat eden kazancak, insan olmayı başaracak.’’
Zira yine aynı kanaatteyim. İnsan olmakta bir nevi direnç ve inat meselesi…
*Bir insanın eleştiri
hakkına sahip olabilmesi için herhangi bir gerçeğe inanmış olması gereklidir!
Siz neye inanıyorsunuz? Muazzam bir söz…
Rus devrimine karşı çok hoş bir söylem geliştirmiş Gorki
şöyle diyor;
*Ya gerçekten
milyonlarca Rus halkı, ruhunun derinliğinde sadece işten kurtulmak ümidini
beslediği için devrimin ağır sıkıntılarına dayanıyorsa ne olacaktı? Az çalışıp
çok kazanmak! Bu durum, bir türlü gerçekleşemeyen şeyler ve bütün hayaller gibi
çok aldatıcı, çok çekiciydi…
Buyrun bir Rus edebiyatçısından tasavvufun kalbine gönderme;
*İnsan her yerde
insandır. İnsan, yaşam karşısındaki duruşunu değiştirmeye boşuna
uğraşmamalıdır. Belki ruhu, insanlara sevgi besleme yöntemiyle eğitmeye
çalışmak gerekir. İnsan ne kadar
aşağılarda bulunursa,gerçek hayata,onun kutsal sırrına o kadar yakın olur.
Hayatın anlamı,
insanın hayvandan gittikçe uzaklaşmasıdır.
Düşündürücü olduğunu düşündüğüm son bir cümleyi paylaşırken
haddi aşanlardan olmaktan Allah’a sığınırım :
*Hz. İsa’ya Tanrı’ın
oğlu diyorlar…oğlu olsa ne yazar, Tanrı daha ölmedi ki…